Web Analytics
"Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi" | Can Başkent

Can Başkent

"AĞZIMI DAYAYIP MUSLUĞA SU İÇER GİBİ..."

CAN BAŞKENT

Dev teknoloji firmalarının iktisat denklemlerini kendi menfaatleri uğruna bu kadar güzel kullanmaları şaşırtıcı değil. Asıl şaşırtıcı ya da ürkütücü olan bizim sessizliğimiz.

Paralı internet televizyon platformları karşısında biçare bir şekilde zaman harcadığım zamanların birinde, her zamanki gibi, aboneliğimi dondurma kararı aldım. Ancak, abonelik, sanki aylık dergi aboneliği bu, bir ay ve katları olarak donduruluyormuş. Keza, kredi kartımdan da abonelik ücretini aylık alıyorlar. Fakat, neden?

Çünkü eğer, haftalık ve hatta günlük abonelik olsa, örneğin ayda üç hafta abone olma imkanım olacak ve böylece yüzde 25 tasarruf edebileceğim. Belki, hafta içi aboneliğimi kapatıp sadece hafta sonu aboneliği alacağım -- imkanlar gani. Her halükarda kazanan ben olacağım.

Abonelik denklemi, aylık ve süreklilik arz eden yayınlarda, gazete, dergi falan, elbette makul bir çözüm. Ama sürekliliği olmayan, neredeyse aynı içeriği “bitirmemiz” üzerine kurulu şeylerde, Netflix, Spotify falan, aylık abonelik bizlerin aleyhine.

Bu sezgi hepimizde var aslında. Aylık tıkır tıkır parasını ödediğiniz Netflix'ten bir iki hafta ayrı kalınca hangimiz musluğu açık bırakıp gitmişiz hissine kapılmıyoruz? Su faturasının aksine, kullandığımız kadar değil, aylık sabit ücret ödüyoruz -- bu şartlar altında da karımızı arttıracak tek strateji daha fazla izlemek. Böylelikle paranın karşılığını almış olabileceğiz.

Zamana bağlı olmayan, sabit içerikli hizmete aylık abone olmamız aslında tuhaf bir oyun. Bu oyunun kurallarını bile biz seçmiyoruz. Hatta, bu kuralların ne olması gerektiğini de oturup tartışıp belirlemiyoruz. Kurallar bize dayatılıyor. Her satranç oyunundan önce kuralları tekrar tekrar öğrenmeniz gerektiğini, giderayak bu kuralların da aleyhinize olduğunu düşünün. Günümüzde film izlemenin kuralı budur.

Bahsettiğim iki kriter önemli. İçerik zamana bağlı olmayacak: yani gazete gibi güncel haberleri vermeyecek, içerik eskimeyecek. Ayrıca, içerik bugünle yarın arasında çoğunlukla aynı olacak. Haftada beş on film eklemek, örneğin, devasa içerik kataloğunda ciddi bir değişiklik yaratmıyor. Keza, yeni çıkan albümleri eklemek de.

Bu oyunun kurallarına dair pazarlık yapamıyoruz dedim. Bunun nedeni de açık olmalı: pazarlık yapacak bir “elimiz” yok. Müzik için de film, dizi falan için de başat iki platformun denk birer rakibi yok. Haliyle, biz onlara, onların bize duyduğundan daha fazla ihtiyaç duyuyoruz. Yeni kuşağın internet teknolojilerini düşündüğümüzde bu alışıldık bir denklem: netflix, spotify, facebook ve twitter birer kartel. Denk rakipleri yok, olacak gibi de görünmüyor.

Ama bu kapitalizm "bile" değil. Adil ve eşit bir rekabet yok. Oyunun kuralları ve oyun içinde pazarlık yapma hakkımız bile yok. Bu plaftormların çöpe dönme nedenlerinden en büyüğü de budur -- rekabetsizlik.

Rekabetsizlik aslında kamusalcılık için, halkçılık için iyi bir argüman. Zira, bunun fiilen devlet tekelinde rakı satmaktan farkı yok. Nihayetinde, özel firmaların rakıları çıkınca birden rakıyı keşfetmedik, aksine rekabetin o kadar da matah bir şey olmadığını anladık. Bu nedenle de üç - beş farklı netflikse de ihtiyacımız yok. İhtiyacımız olan netflix’in özel olmasını sorgulamak.

Haliyle ağzımızı dayayıp musluğa su içer gibi yaklaştığımız bu çeşmeden artık çamur akıyor. Çünkü, su idaresi özelleşirse olacağı da budur.

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.