Web Analytics
Şu Telif Meselesi | Can Başkent

Can Başkent

ŞU TELİF MESELESİ

CAN BAŞKENT

Sanatkarların şu düzende nasıl geçineceklerine, sanatçının kendisinden başka herkes karar verir oldu. Taylor Swift’ten Bob Dylan’a, memleketin bir iki meşhur çizerine dek, bu problemden ağzı yanmayan yok. Meseleyi Türkiye özelinde ele almak kolaya kaçmak, farkındayım. Ancak, memlekette telif haklarının nasıl işlediğini veya işlemediğini üzerine düşünmek, hem sanat ve düşün ürünleriyle, hem de İnternetle ilişkimizi tekrar şekillendirme potansiyeline sahip. Çünkü, İnternetle ilişkimiz, telif üzerinden, sanat ve düşün ürünleriyle ilişkimizi de etkiler oldu. Keza, sanat ve düşün ürünleriyle ilişkimiz de İnternet algımızı şekillendiriyor. Bu, belki küresel bir sorun, ancak bizimki gibi sanat ve fikir tüketmeyen toplumlarda bu sorunun etkileri de büyük oluyor. Meselenin İnternetle ilişkisi, günümüzde epey önemli. Çünkü, İnternet “tasarlanırken” kimi nedenlerle dosyaların kime ait olduğu web protokolüne dahil edilmemişti.

Daha basit anlatayım. İnternetten bir resim dosyası indirdiğinizi düşünün. Dosyanın özelliklerini gösteren bilgi penceresini açtığınız vakit, dosyanın boyutu, adı, tarihi gibi kimi özellikleri görürsünüz. Ama dosyayı ilk kimin yarattığını, dosyanın haklarının kime ait olduğunu göremezsiniz. Çünkü bu bilgiyi koymak mecburu değildir, değiştirmek kolaydır. Ancak, bu böyle olmak zorunda değildi. Nasıl dosya boyutu bilgisi, fotoşopla falan oynamadıysanız, sabit ve güvenilirse, dosyayı kimin yarattığı, hangi izinle nerede kullanıldığı bilgisi de aynı şekilde dosyalara eklenebilirdi. Dahası, benzer mekanizmayla dosya sadece sahibinin izin verdiği adreslerde ve sitelerde görünür olabilir, nerede ve nasıl kullanıldığı takip edilebilirdi. İndirip kendi cihazınızda görmeniz mümkünken, izinsiz bir siteye yüklediğinizde dosya görünmez olabilirdi. Keza, ekran görüntüsü ve benzeri şekillerde kopyalanması engellenebilirdi.

Tarif ettiğim “jpg polisliği” değil. Tarif ettiğim “İnternetin kimin olduğu” sorusu. Zira, bu soruya verilen “sosyalistçe” cevaplar artık komik kaçıyor. Anlatayım. Bendeniz, bir yandan Propaganda Yayınlarında e-kitap yayınlıyorum [0]. Yayınlıyorum, yayınlamasına da tüm külliyat İnternette sınırsızca ve sorumsuzca “paylaşılıyor”. Bunu bilgiye ve sanata ücretsiz olarak erişme çabasıyla yapanlar, hadi klişeleri tekrarlayayım, yazarın ve yayıncının emeğini çalıyorlar. Sanatı ve düşünceyi değersizleştiriyorlar. Bu herkesin bildiği ama kimsenin umursamadığı bir argüman. Ancak, beni artık çileden çıkaransa İnternet firmalarının veri çiftliğine alet edilmesi bu külliyatın. Zira, e-kitap dosyalarını “paylaşanlar” bunu genelde YanDisk gibi koca koca İnternet firmalarının hizmetlerini kullanarak yapıyor. Nihayetinde, YanDisk kazanıyor. Hizmetlerini kullanıcı için ücretsiz sunarak, daha da fazla kazanıyor, daha da fazla kullanıcının verilerine sahip oluyor. Böylece, bizim e-kitaplar, bu e-kitapları pervasızca indirenler falan Yandex’in veri çiftliğine gönüllü bilgi veriyorlar. Yandex büyüyor, Propaganda küçülüyor.

Bu meseleyi tartışırken, çünkü yıllarca bu soruya defalarca maruz kaldım, tek argümanım vardı: “bari bizden çalmayın”. Zira, holdingleşmiş yayıncıların, Yapı Kredi gibi, küresel hegamoniklerin, Penguin gibi, kitaplarını çalmak, bence farklı bir ahlaki kategoriye ait. Bu tartışmaya burada girmeyeceğim. Benim ilgimi çeken, Yandex’in büyümesinin orta ve uzun vadede yeni Propagandaların çıkmasını engelleyecek olması. Dahası, bunun için kapitalist ekonominin silahlarını kullanacak olması. Kitapları sorumsuzca “paylaşmanın”, kapitalizmin silahlarına mermi olması.

Denklem basit aslında: kitleler Yandex ya da diğer büyük İnternet şirketlerini daha da fazla kullanırken, İnternette kendine yer açmaya çalışan küçük ve niş girişimler daha da azalacak. Çünkü, pastadan alabilecekleri pay git gide daha da küçülecek. Çünkü mesele artık, Propaganda’ya para vermemek değil, umursamadan Yandex’i zengin etmek, daha da, daha da zengin etmek.

Telif ihlali meselesi zira artık, sanata para vermemekten çıkıp İnternet devlerine para vermeye dönüştü. Yandex örneği bunun küçük bir parçası. Bu gidişattan pay almaya çalışan birçok girişim de var zaten: kendi haber üretmediği halde, diğer gazetelerin haberlerini yayınlayıp reklam gideri elde etmeye çalışanlar bunun basit bir örneği. Zira artık gazeteler değil buna benzer platformlar daha fazla okunur oldu. Hatta büyük firmalar da, Apple News akla geliyor, yasal mali anlaşmalarla bu topa da girdi.

Bedavanın diktatörlüğü bizi ezmeye çoktan başladı. Memlekette okunacak web gazetesi olmaması, Manifold’un ücretsiz olmak zorunda olması (ayda X lira abonelik parasını kim verir allah aşkına), çoğu yeni yazarın sıfır telifle kitap yayınlamak istemesi bu gidişatın en basit emareleri. Çünkü, paramızı (verimizi ya da zamanımızı), Yandex’e veriyoruz, Manifold’a ya da Propaganda’ya değil.

New York Times usülü abonelik sistemi ya da gönlünden ne koparsa usülü yöntemler akla geliyor hemen. Ama bunların da, verili şartlar altında işe yaramayacağı açık. Çünkü biz daha büyüyüp New York Times olamadık. Yazdığımız yazılar, çektiğimiz fotoğraflar, başka başka memleketlerde de telifi ödenerek yayınlanmıyor. Türkçe yazıp çiziyoruz, bu 80 milyona mahkumuz.

İnternetin mülksüzleştirilmesi romantik ve hayalperestçe bir amaç belki. Ancak, bu yolda mücadelenin yolu emekçilerden çalarak, kartelleri zengin etmek olmamalı. Bu kendinibilmezliği hele hele sol ideolojilere mal etmek, İnternette paylaşılabilen emeği yok saymak, için iyice çığrından çıktığının göstergesi. Halbuki İnternet kütüphaneleriyle bu sorunu çözmek oldukça kolay. Halbuki Halk Kütüphaneleriyle bu sorunu çözmek kolay. Olması gereken çözümlerden uzaklaşmak, bizi aynı zamanda kapitalizmin çözümlerine, DRM’e, dosya kilitlerine mahkum ediyor — artık istesek de paylaşamıyoruz.

Düşün ve sanat erbabının prekaryaya dahil olması üzücü bir şey. Keza, zaten az kazanan emekçilerin ürünlerinin de matbaacı, yayıncı ya da patron tayfasına, kendilerinden daha fazla maddi fayda getirmesi, daha da üzücü bir şey. İnterneti evirip çevirip bizleri daha da prekaryaya ittiren bir mekanizmaya dönüşmek, bakın burada durun, hem İnternetin “tasarımıyla” hem de bizlerin umursamazlığıyla ilgili. Günahın çoğu kimin, artık emin olamıyorum.

Notlar

0. CB, “İkisi Sana On Beşe Olur”, Manifold, 13/10/2017, https://manifold.press/ikisi-sana-on-bese-olur

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.