Web Analytics
Word'ün Nurullah Ataç'ı | Can Başkent

Can Başkent

WORD'ÜN NURULLAH ATAÇ'I

CAN BAŞKENT

Bu devirde, parmak uçlarımızda milyonlarca film, dizi ve albüm varken, ben hala dönüp dolaşıp aynı şeyleri izliyor ve dinliyorum.

Akla gelen ilk neden, seçeneklerin çok olmasının seçim yapmayı zorlaştırması. Hangi tür filmleri beğendiğiniz değişmiyor kabül, ama bu kadar büyük bir havuzda son kararı vermeniz zorlaşıyor.

Yeni devrin bilişim sanatlarına aşina olanların cevabı da hazır olmalı: bu tür platformların ana-ekranlarında ve menülerinde filmleri falan nasıl organize ettiği karar almamızı doğrudan etkiliyor. Zira, bu kadar büyük bir kataloğu organize edip izleyiciye sunmak apayrı bir zorluk. Bunun kullanıcı arabirimi tasarımı var, kullanıcı deneyimi araştırması var. Var da var. Haliyle, bu süreçte alınan her karar ticari kaygıyla yapılıyor — ister film şirketlerinin ısrarıyla, isterse platformun yeni müşteri çekme hevesiyle. Dolayısıyla, adil ve tarafsız bir izleyici seçiminden söz etmek mümkün değil.

İşin siyasi boyutu da açık: kitlelerin sevdikleri dizi ve filmlere yatırım yaptığınız vakit, getiriniz katlana katlana artar. Niş ve az izlenen filmlere yatırım yapar, onları öne çıkarırsanız, geliriniz de doğal olarak az olur. Dolayısıyla, bunların bakış açısından, beğenilme şansı düşük olanlara zaman ve para harcamak manasızdır.

Bu “sistemin” kurbanı olmaktan nasıl kurtulurum, emin değilim. Zira, bu platformlarda detaylıca film, dizi falan aramak için türlü türlü web aracı var. Kimi parametreleri giriyorsunuz, size ona göre film gösteriyor. Ama bu da açıkcası pek kesmiyor, zira kriterler yetersiz. Keza, sizin beğendiğiniz filmleri beğenenlerin beğendiği başka filmleri gösteren web aygıtları da var. Onlar da keza çok kısıtlı becerilere sahip. Neticede saçma sapan Kaliforniya filmleriyle, büyük prodüksiyon müzikleriyle boğuşup durmaya devam ediyoruz.

Çözüme giden ilk adım eleştiridir. Fi tarihte ne kadar popüler olan müzik ve film kritiği dergileri, buralarda yazan zevkine ve beğenisine güvenilen yazarlar, nostaljikleştim belki de, geçmişte zevkimizin daha rafine olmasına yardım ediyordu. Keza seçeneğin az olması da, elimizdekinin değerini bilmemizi sağlıyordu. Sadece zaman değil, para harcadığımız albümün değeri başkaydı. Albümleri takas etmenin sosyal inşası, aile hesabı açık arkadaşlarınızla üç kuruşu paylaşmanın hesabından pek farklıydı [0]. Teknoloji değişti, ekonomik model değişti. Sonuçta müzikle kurduğumuz sanatsal bağla birlikte, müzik (ve sinema) ile kurduğumuz entelektüel bağ da değişti.

Müzik eleştirisi deyip geçmeyin. Hemen hemen aynı tarzda yayınlanmış, on, elli hatta yüz albüme, çok da benzer olmayan, müziklerindeki nüanslarına hakim ve okunası kritik yazmak pek kolay değildir. Keza, grup ropörtajlarında magazine boğulmadan, eğlenceli ve bilgilendirici sorular sormak göründüğünden daha zordur. Musikişinaslığı bürokratik sıkıcılığa boğmadan sürdürebilmek, tabiri caizse, sanat memleketinin başkentinde ustalık gerektirir.

Bunun en önemli yanı, müzikle (ve filmle) entelektüel bağımızı belki de biraz Wittgensteincı bir şekilde pekiştirmesidir. İşitsel ve görsel sanatlar üzerine dil kullanarak konuşabilmek bir marifettir. Bu marifeti geliştirmenin yolu da, tekrarlamak, üzerine düşünmek ve çalışmaktır. Aksi takdirde, bu boşluğu algoritmaların doldurması çok kolay.

Haliyle, algoritmaların yardımıyla yeni müzik ve film keşfetmeden önce, asıl, ihmal edegeldiğimiz mecralara tekrar eğilmemiz lazım. Müzik eleştirisi okumak, filmler üzerine uzun uzun konuşmak ve aynı zevki paylaşmanın verdiği hazzı ve mutluluğu paylaşmak, heyhat, yeri geldiğinde bu bireysel zevklerin sosyalleşmesindeki ilk adımdır. Koltukta bizi oturtan güzel filmler ve seslerse eğer, dışarı çıkaransa bu zevkleri ve beğenileri paylaşma itkisi ve istediğidir.

Dedim ya, ben de zamanında çok emek verdim, film ve müzik kritiği yazmak kolay değil [1]. Önceki hayatıma dair en özlediğim şeylerden biri belki — kritiğini okuduğum müziği yüksek volümle dinleyerek tanımaya çalışmak… Bu multimedya deneyimini yaşanır kılan elbette kah müziğin kah yazının kalitesiydi.

Bu kaliteyi tutturmak marifet aslında. Nasıl bazı yemek yapma yarışmalarında rastgele verili dört beş malzemeyle lezzetli bir yemek yapabilmek bir marifetse, başkasının yazıp okuduğu bir albüme dair kendi zevkinizi ve yaklaşımınızı sunmak da ciddi bir marifet. Zira, başkasının yaratımına dair yaratım yapmakla menkul bir çaba bu. Bu çabayı çıkardığınız vakit, orijinal ürün de ucuzluyor. Müzik ve film bolluğu, bu da bir iktisadi denklem olsa gerek, aslında bir bolluk yaratmıyor, ucuzluk yaratıyor. Sevdiğimiz, bağlandığımız kasetler, bu platformların kapitalist denklemleriyle, birden ucuzluyor. Bu ucuzluğu yok etmenin yolu da belki aradaki açığı fikirlerle doldurmak.

Bu devirde, hele hele müzik dinleyelim ve film izleyelim diye ciddi bir şekilde akıl verenlerin bu kadar azaldığı bir devirde, sanatsal bir kabiliyetim olmadığına şükrediyorum. Zira, algoritmaların saltanatında, sanat tüketicisine nasıl ulaşılır artık kestiremiyorum. Zarflarla tomar tomar gelen flyerlardan, alalacele yazılmış algoritmalara geçişimiz aslında, bizlerin, dinleyicilerin talebi falan da değildi.

Sormamak elde değil, madem algoritmaları dayayacaktınız, neden flyerlarımızı aldınız?

Notlar

0. CB, “Bir Haftalığına Ben de Dinlesem Ya…”, https://manifold.press/bir-haftaligina-ben-de-dinlesem-ya, manifold, 14 Şubat 2021.

1. https://canbaskent.net/musick/ ve https://canbaskent.net/sonic/

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.