Web Analytics
Lobi Dedikleri Bu mu? | Can Başkent

Can Başkent

LOBİ DEDİKLERİ BU MU?

CAN BAŞKENT

2014 yılının Ocak ayının 28’inde Strasburg’a ayak bastım.

Avrupa Vicdani Retçiler Bürosu EBCO’nun başkanı, EBCO’nun Birleşmiş Milletler temsilcisi ve VR-DER adına bendeniz, Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları Komiseri Nils Muižnieks ile yarım saat görüştük. Vicdani reddin Avrupa’daki durumunu, Türkiye’ye de vurgu yaparak anlattık. Kimilerine göre lobi yaptık; kimilerine göre de memleketi eloğluna şikayet ettik.

Nils Muižnieks, 2012 yılında göreve başlayan Avrupa Konseyi’nin (üçüncü) İnsan Hakları Komiseri. ABD’de doğup büyüdüğü, sahip olduğu Amerikanvari yaklaşım detaylarda kendisini açık ediyordu ister istemez. Avrupa İdeali hülyası çerçevesinde ilginç bir tavır olarak görülebilir Muižnieks’in atanması. Bir teknokrat ve akademik olması da kendini yer yer görüşmede belli etti.

Buluşmamızda, kurumsal ve pratik anlamda Avrupa Konseyi (AK, Brüksel’dekiyle karıştırmayın) üye ülkelerindeki uygulamaları, kurumsal ilerlemeleri, pratik ve kuram arasındaki farkı anlattık. Ardından, bilhassa Ermenistan’da yakın zamanda yürürlülüğe giren vicdani ret düzenlemesine atıfta bulunduk, bunun Türkiye’nin meseleye yaklaşımını olumlu şekilde etkileme ihtimali olmadığını da vurguladık, malum nedenlerle. Benzer şekilde, bilhassa siyasi sığınma bağlamında, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin geçenlerde yayınladığı, mülteci olma kriterlerine dair tavsiye kararlarını anımsadık. Bu karar, vicdani retçi olmanın, siyasi sığınma için bir gerekçe olması gerektiğini belirtir. Ama hatırlayalım, bu kararların ülkeler üzerinde yasal bir yaptırımı yok. Hatta İsviçre, geçen yıl bu kararı referandumla reddetmişti. Eritre’den mülteci akını alan İsviçre, vicdani reddin siyasi sığınma gerekçesi olamayacağına karar vermişti referandumla.

Profesyonel askerlerin, AK çapında retçi olmalarının zorluklarına değindik, sonra aldım sazı elime. Sayılı dakika baskısı altında, sivil ölüme, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (ki iki adım ötemizdeydi) Türkiye’nin kaybettiği davalara (5 davaydı, değil mi?) değindik. AK Bakanlar Komitesi (ki Konsey’in yasama organıdır) kararlarında ve Avrupa Birliği İlerleme Raporları’nda değinilmesine rağmen Türkiye’nin hala vicdani reddin yasal statüsünü ihmal ettiğini ve hatta yok saydığını anlattık. Türkiye’den beklentilerinizi dile getirmekle yetinmemeleri gerektiğini, biraz daha fazla baskı istediğimizi ima ettik.

Sivil ölümün yarattığı baskıya da, sık sık başımıza gelen keyfi gözaltılara değindim. Taşı gediğine koymak için de, Türkiye’de retçilere yönelik baskıların ve hak ihlallerinin sadece mevcut retçileri değil, aynı zamanda müstakbel retçileri ve retlerini açıklamayı düşünenleri de etkilediğini belirtim. Dolayısıyla, meselenin katman katman olduğunu (profesyonel askerlerin redlerine dair zorunluluklar, zorunlu askerliğin mevcut ve müstakbel retçiler üzerindeki baskısı vs..) anlattım. Usturuplu bir şekilde, daha doğmamış bir retçinin bile haklarının ihlal edildiğine değindim.

Daha sonra laf, Komiser’in meseleye nasıl katkıda bulunabileceğine geldi. Komiser’in, yaptırım uygulama yetkisi yok malum. Yapabileceği en etkili şey, “Yorum” denen açıklamalar ve raporlar yayınlamak. Komiser, bireysel ihlallere bakma yetkisi olmadığından (bu yetki AİHM’in), yapabileceği şeylerin sınırlı olduğunu anlattı bize. Yer yer sosyal medyayı kullandığını, bunun gazetelere manşet bile olduğunu, bizim aktardığımız bilgileri, sonraki Yorum’larında kullanacağını söyledi. Bu, bir önceki Komiser’le karşılaştığında Muižnieks’in meseleye yaklaşımının daha olumlu olduğunu, bu konuya daha aktif yaklaşacağını ima ediyordu, bizi de nisbeten sevindirdi.

Fakat, unutmayalım, AK aslında biraz da trişkadan tayyaredir. Yaptırım yetkisi olmayan, demokrasi ve insan hakları standartlarını Avrupa çapına yaymaya çalışan bir örgüt en nihayetinde. Bakanlar Komitesi ve Parlamenterler Asemblesi gibi organları var. Bu organlar durup durup Türkiye’den taleplerini zaten dile getirmekteler, ama ciddiye alan kim!

Öte yandan Muižnieks, bizim içişlerimize yabancı değil. Son zamanlarda HSYK meselesinde de kaygılarını dile getirmişti. Geçen senenin temmuz ayı başlarında, Gezi Ayaklanması’ndan hemen sonra Türkiye’yi ziyaret edip, diplomatik kriterler çerçevesinde düşünmek gerekirse, güzelce bir rapor yazmıştı. Komiser’in bu meselelere yaklaşımını özetleyen bir rapordu bu. Benzer şekilde, Muižnieks, Avrupa’da bir gangren haline gelen Romanlar meselesinde de, Romanlardan yana olan nadide AB/AK diplomatlarından.

Yarım saatlik görüşmemiz, yıllardır otkökü olarak örgütlemeye çalıştığımız vicdani ret hareketinin, kurumsal ve diplomatik manada nasıl işleyeceğini keşfetmimizi sağlayan bir deneyimdi. Bu yazı da kaşarlanmış bir vicdani ret aktivistinin Avrupa Konseyi nezdindeki lobi çalışmasının bir özetidir.

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.