Web Analytics
Şiddetten Arınmış Anarşizm

Can Başkent

ŞİDDETTEN ARINMIŞ ANARŞİZM: BİR SOSYAL TERAPİNİN ÖTESİNE GEÇEN POLİTKA

CAN BAŞKENT

Şiddetten arınmışlık, sadece bir araç mı? Entelektüel gelişimin ve bilgi birikiminin arttığı politik sahnenin yeni ve az denenmiş aktörü mü? Yoksa, otoritenin; muhaliflerini “pasifize etmek” için geliştirdiği, bizim de yuttuğumuz bir oyunu mu..

Şiddetten arınmışlığın, anarşist ütopyanın temel aracı olduğunu düşünüyorum. Ütopyamızdaki anarşizmi, “hemen ve şimdi!” hayata geçirmemizin adıdır şiddetten arınmışlık. Devrimi önce içimizde, kendi gruplarımızda yapmak için bir şifre.

“[Şiddetten arınmışlık] Edilgenliğin, teslimiyetin dışına çıkmak, haksızlıklara isyan etmek haksızlıklara karşı direnmektir. Katılımcı sayısı eylemin asli unsurlarından değildir; bir tek kişi de, yüz binlerce insan da şiddetten arınmış direniş yapabilir. Şiddetten arınmış eylemin dayanağı çoğunluk kararı değil, insanı (veya doğayı) tahrip eden haksızlıklara karşı kişisel direniş sorumluluğudur. Haklılığa ve haksızlığa dayanarak hareket etmek şiddetten arınmış eylemin sadece gerekçesi değildir, aynı zamanda bir yükümlülüktür. Şiddetten arınmış eylem, yeni haksızlıklar doğurmayacak biçimde tasarlanmalı ve gerçekleştirilmelidir. Bu kolay değildir; zira; şiddetten arınmış eylemlerde karşımıza çıkan bir çatışkı, beraberinde getirdiği tüm duygularla ve kısıtlı algılarla çoğu zaman oldukça zorlu bir çatışkı özelliği taşır.

Şiddetten arınmış eylemin amacı; hasımın yenilmesi veya imha edilmesi değildir. Şiddetten arınmış eylem mevcut çatışkıyı tüm insanların eşit haklara sahip oldukları ilkesine dayanarak ve bu nedenle (karşıt) çıkarlar arasında bir denge sağlanması gerekliliği zemininde çözmeyi amaçlar. İnsan haklarının koşulsuz kabul edilmesi, şiddetten arınmış eylemin pratiğine yansır:
- Eylem, insanların yaralanma veya ölme riskiyle karşılaşmalarına imkan tanımayacak biçimde tasarlanmalıdır. Onur kırıcı eylemler de dışlanır. "İnsan onuru" kavramını kesin bir tanımlamasını yapmak pek mümkün değildir ama insan onuruna saygı göstermek, kendini diğerinin yerine koyabilen ve onun kırılganlığına duyarlı olabilen özeleştirel bir tutum gerektirir.
- Eylem sırasında kimseye fiziksel saldırıda bulunmayız. Eylemcilere karşı şiddet kullanıldığında geri çekiliriz ya da pasif direniş gösteririz. Pasif direnişte eylemciler birbirlerini tutarlar. Polis barikatını daha etkili şekilde geriletmek için bazen zincir oluştururuz.
- Yasa ihlalleri, blokajlar, işgaller ve nesne tahribatları şiddetten arınmış eylem araçlarından sayılır. Burada, eylemin başka insanlar için olası sonuçları ve izlediği amaçlar tartılmalıdır. Eylemi kamuoyu karşısında kişisel olarak üstlenmeyi ve hukuki sonuçlarına katlanmayı, tam da bunu hedefleyen bir diğer anlayıştan farklı olarak, şiddetten arınmış eylem unsurlarından saymıyoruz. Eylem hazırlıklarını çoğu zaman gizli yaparız. Kimi eylemlerde olası hukuki sonuçları göze alırız, fakat asıl amaç genellikle bu değildir ve böyle bir sonuçtan kaçınmaya çalışırız. [i]"

Bir Alman şiddetten arınmış eylem grubunun [Hamburg şiddetten arınmış eylem grubu] bu sözlerini alıntılamaktaki amacım, araç olarak şiddetten arınmışlığın, sadece (politik) anarşist kazanımlar için değil; bir çok anarşistin burun kıvırarak baktığı, farklı (vejetaryen hareket, hayvan hakları mücadelesi, anarko-feminizm, eko hareket, vicdani ret v.s..) anarşist amaçlar için de kullanılabileceğini vurgulamaktı. Bergama’da, Akkuyu’da elde edilen kazanımların; aynı ahlak ve mücadele yöntemi dahilinde, antimilitarist harekette, güçlü bir anarşist muhalif hareketin örgütlenmesinde ve buna benzer bir çok ihmal edilen toplumsal alanda da elde edilebileceğini düşünüyorum. Argümanım basit; şiddetten arınmışlık denen şey, bir mekanizma olarak, şu andaki hal-i perişanımızı kıracaktır. Konsensüs ile karar alıp, organik eylem gruplarıyla, doğrudan şiddetten arınmış eylemlerimizle bir çok çirkefi ortadan kaldırır, bir çok sorunun aşılmasında katkı sahibi olabiliriz. Ayın mantık, bizi bir çok olayda, daha hazırlıklı, daha reflektif ve reaktif yapacaktır. Şu sıralar (yazı mart, haziran ve temmuzda yazıldı) gündemde olan, İsrail – Filistin sorununa daha net yanıtlar verebilir, İsrail’in işgaline saldırmakla kalmayıp, ordu sahibi olmasına izin verilmeyen Filistin için şiddetten arınmış eylemler önerebilirdik. Bu önerilerin, karşı şiddeti tırmandırmayıp barış sürecini kısaltacağının vurgulayıp, İsrail’deki ‘refuznik’leri[ii] ve pasifist vicdani retçileri desteklediğimizi belirtebilirdik.

Fakat, sorunumuz açık, politik muhalif bir geleneğin olmadığı yerde, şiddetten arınmışlık yürütülmesi zor bir kavram olarak algılanıyor. Fakat, işin garibi, bu mantık anarşist ortamlara da musallat. Gayet diyalektik bir analoji olan ‘şiddetten arınmışlığın sırası değil daha’ anarşistler olarak bir ayıbımızdır. Marks’ın yaptığı anlamsızlığı tekrarlayıp, toplumsal hareketleri (ve gelişmeleri) bir sıraya dizmektir bu. “Anarşi hemen şimdi!” nin arkasında durmalı ve bugünü şiddetten arınmış, tahakkümsüz, kaotik olarak yeniden inşa etmeliyiz. (Nasıl’ı başka bir yazıya...)

Şiddetten arınmışlık; grupsal bir eyleyiş tarzı ve anlayışı olmasının yanında, bireylerin içsel dönüşümlerini, içsel devrimlerini oluşturabilmeleri için de bir rehberdir. Şiddetsiz bir yaklaşımla yorumlanan anarşizm de, böylece içsel handikaplardan, örgütsüzlük açmazından, umutsuzluğundan ve araç-amaç çelişkisinden kurtulacaktır. Bireysel hayatına anarşizmi uygulamakta zorlanan bir kentli olarak, benim durumumda olan / olduğunu tahmin ettiğim bir çok anarşist ve anarşizan eminim vardır. Pratik bir yarar olarak, şiddetten arınmışlığın; insanın karamsarlığın batak çukurunda debelenmesini engelleyen bir düşünüş ve eyleyiş tarzı olduğunu da [haddim olmayarak] iddia edebilirim. Şiddetten arınmış mücadele ve bunun yaratıcı enerjisi ve hevesi, insandaki tüm karamsarlık tohumlarının köküne kibrit suyu ekiyor inanın. Yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi, şiddetten arınmış anarşizm, bireysel felsefenin ötesine geçeyim derken; toplumsallık çıkmazına girmiyor. Toplumsallaşma sürecinde bireyi vurgulayarak, ve belki biraz liberal görünen bir tarzla sanırım; birey özgürlüğünü, konsensüsün bir adımı olarak, grup kararlarının üstünde de tutabiliyor. İçsel anlamda ise, sözü edilen bireysellik ve birey olma sorumluluğu, işte bu noktada bireyselliğin üzerine terim yerindeyse abanıyor. Böylelikle, birey ve grup arasındaki gerilim; önünde sonunda bir gelişim ve ilerleme doğuruyor. Bu ilerleme belki, engelleyici olduğu düşünülen bireyin gruptan ayrılmasıyla belki de, yanlış düşündüğüne inanılan grup inisiyatifinin, zor da olsa, durdurulmasıyla mümkün olabilir. Ama bu iki uç durum da dahil, şiddetten arınmış grup, mutlaka bir ilerleme kaydetmiştir. Böylelikle, grupla birlikte evrilen bireyler; ve de bireyle birlikte evrilen grup gibi dört yapraklı bir yonca fabrikası oluşmuş olacak.

Öte yandan, bütünsel olarak sadece anarşizmle örtüştüğünü düşündüğüm şiddetten arınmışlık, bizler için hala bir çirkin ördek yavrusu. Gelenek olarak, barış hareketinde kullanılan ve radikal bir anlama haiz olamayan, şiddetten arınmış eylem; çoğumuzda olumsuz bir izlenim bıraktı. “Bu şekilde devrimi nasıl yapacaktık?” Çünkü önümüzde, Marksist tandanslı devasa bir şiddetsever devrim bibliyografyası vardı. Diyalektik içgüdülerimizle tarihe bakıp, başarılı (?) şiddetli devrimler okuyor ve öğreniyorduk. Tarihin devletler ve iktidarlar tarihi olarak yazıldığını es geçiyor ve şiddetsiz başarılı devrimler olmadığını sanıyorduk. Tabii egemenlerin, şiddetsiz devrimleri yazmadığını çok sonraları fark edebildik. Toplumsal devrimi, politikamızı şiddetsever yöntemlerle dayatıp, hegamonik bir eğilimdeydik oysaki. Bizim için en büyük anarşist “Bakunin”di. Eylemden eyleme, barikattan barikata koşarak devrim yapılabileceğine inandık. Fakat on yıllardır bunu beceremedik.

Şiddetten arınmışlığın “yeni” bir anlayış olduğunu iddia etmiyorum. Fakat şiddetten arınmışlığın propagandasını yaparken, “neden bir şans vermediğimizi” soruyorum. Dışardan bakarak değil de, şiddetten arınmışlık antrenmanlarına katılarak, şiddetten arınmış eylem örneklerini önyargısız inceleyerek düşüncelerimizi daha tutarlı şekillendirmeliyiz. Eğer benimsersek , çalışarak koordinasyon sağlayarak, henüz devrime hazır olamasak da, bir çok adım atılabileceğine inanıyorum. Fakat bu kadar işin nasıl yapılabileceğini hiç birimiz bulmuyoruz. Oysa, işleyerek, dönüşüp-dönüştürerek, kendimizi, grubumuzu tanıyarak bu işin nasıl yapılacağını bulabiliriz, bulacağız da. Bu kültürde bile şiddetsiz bir anarşizm geleneği yaratmalıyız.

Öte yandan, önyargılarımızı bir kenara bıraktığımız vakit, aslında bu topraklarda aktif olan anarşist / anarşizan hareketin neredeyse bütün eylem ve yönelimlerinin şiddetten arınmış olduğunu görüyoruz. Vicdani ret / antimilitarist hareket bütünüyle örgütlü şiddet muhalifi olma dolayımında şiddetten arınmıştır. Öte yandan, henüz bütünüyle amacına ulaşamamış olsa da, bu topraklarda aktif olan bir harekettir. Nitekim, bütünüyle bizlerin ve devrimin aleyhine işleyen şiddetsever anarşizm de, Türkiye’de kısacık tarihi olan anarşizmin ufkunu daralttı. Anarşizmi kamuya tanıtamamaktan tutun da, bizlere hareketsizlik ve miskinlik belasını bulaştırdı. 3 kişiyle bile şiddetten arınmış eylemler yapılabilirdi; fakat şiddetsever anarşizm için bu kadar az insan, o kadar az tahrip demekti ve bu tercih edilen bir durum değildi. Haliyle, [olumsuz anlamda] cemaat kültürünü kıramamak ve birilerinin başlatacağı iç isyana katılabilme hayalleriydi bizlere yılların mirası. Fakat, şiddetten arınmışlıkla tanışmak bizi kendimize getirmeye yetemedi mi? Türkçe’de bile yaygın bir literatürü olan şiddetten arınmışlık, anarşizmle buluşmasını yerel fikirler anlamında bir türlü derli toplu gerçekleştiremiyor. Nedenler belli [mi?]: Örgütsüzlük, güvensizlik ve kapitalizmin istediklerini yapan bizlerin harikulade iyi bir şekilde başardığı atomize olma.. Fakat, okuduğunuz propagandatif yazının önemli kilit noktalarından biri de bu; klasik anarşizmin açmazlarından olan örgütlenememe, şiddetten arınmış bir yaklaşım ve akabinde geliştirilen yöntemlerle, içten ve duygusal da olan, bir grup dinamikleri sistemiyle aşılabilir. Elbette, gayet kapalı bir anlam içeren bu cümleler, bilinçli olarak bu şekilde yazıldı. Anlamların ve hislerin yerel olmasını geliştirebilmek ve bu yolla, güçlü, verimli ve etkili gruplar oluşturabilmenin yolu işte bu bilinmez ve öngörülemez yoldan geçiyor. Demek ki, biraz cesaret iyi bir başlangıç olabilir. Dolayısıyla bu grubun “güven” sorunlarının rahatlıkla aşabileceğinin söylemek için kahin olmaya gerek yok. Devamında gelişecek grup dinamikleri de, kanımca kapitalizmin ruhlarımıza sızdırdıklarından arınmamızda oldukça işe yarayacaktır.

Elbette, bu satırlar pek bir şey değiştirmeyecek. Sonuçta, 30 dakikada okunan ve rahatlıkla hazmedilen bu yazı pek bir eylem enerjisi aşılamayacak sizlere. Her paranoyak gibi, abartılı bir özeleştiri sürecinden sonra gerçekleştirebileceğime inandığım; yerel şiddetsiz önerilere henüz hazır değilim. Fakat elbette, bu; sizlerin şiddetsiz ütopyalarını duymamıza engel değil.

Ne dersiniz, artık içimizdeki nefreti atıp, çalışmaya başlamanın zamanı gelmedi mi?


Not: İSRAİL-FİLİSTİN

İsrail’in yaptıklarını hepimiz biliyoruz. Peki nasıl bir tepki vereceğiz? Bir ülkenin bir ülkeyi işgaline karşı söyleyecek neyimiz var. Tarihsel olarak İsrail devletini haksız, Filistinlileri mazlum halk olarak kucaklıyor muyuz? Şiddetten arınmışlık, şiddetin her türlüsüne karşı olmak anlamı taşıyor. (Buraya bir ünlem koyup, örgütlü ve örgütsüz şiddet arasındaki farkı tartışmaya başlayalım, sonuçlarını da ileriki sayılarda okuyabilmeyi umalım.) İsrail’in işgaline karşı olan mantık, aynı zamanda Filistin’in, “ezilen” sıfatıyla şiddet kullanmasını, dahası, bunu acındırma tarzında yapmasını, İsrail şiddetini tahrik etmesini radikal bir şekilde olumsuzluyor. Fakat, atlamamız gereken en önemli nokta, İsrail’i eleştirirken, bu eleştirinin kaynağının savaş karşıtlığı ve savaşı engelleme isteği olduğunu unutmamak. İsrail’in yaptığını Filistin yapamadığından, Filistin’i meşru ilan etmek, kaçınılması gereken bir analiz hatasıdır. Unutulmamalıdır ki, tek taraflı savaş olmaz. Diplomatik zırvaları bir kenara bırakırsak, gerilla mücadelesinden gelen Arafat ile faşizan Yahudi gençliğinin eski üyesi Şaron’un temsil ettikleri toplumların uzlaşmalarının, barışa ulaşmalarının mümkün olmadığı açıktır. Burada, toplumları ve bireyleri anarşist ol(a)madıkları için suçlayabilir ve temsilcilik kurumu ve devlet mekanizması oluşturdukları için garipseyebiliriz. Fakat, ne değişir? Derin bir pragmatizm değil yazdıklarım. Anarşizmin kitapların dışına çıkabilmesini, bu yerin de Orta Doğu olmasını istemek sadece. Elbette, biraz yüzeysel anlamda baktığınızda, heteroseksizmlerini ve seksizmlerini bir kenara bıraktığınız vakit, İsrail’de örgütlenen Kibbutz’ların, bir tür komünal yaşam sürdürdüklerini hissedebiliriz. Tarıma dayalı ve endüstrinin yadsındığı küçük köyler aslında hepimizin hayalini kurduğu konfederatif anarşist dünyayı [biçimsel olarak] andırmıyor mu? Hatta, Kibbutz’lu bir çok refuznik olduğunu da acilen hatırlatayım. Ütopyanız ne olursa olsun, birilerini kendi ütopyalarını üç aşağı beş yukarı yaşayabiliyor olması; din / inanç temelli olsa da, sevimli görünüyor. İsrail toplumunda barış oluşması için çalışan vicdani ret hareketini, pasifistleri, refuznikleri desteklemek belki de yapılacak ilk iş olmalı. İsrail’de ve Filistin’de taban hareketi yaratmak için çalışan örgütlerle işbirliği yapmak ve dayanışmak, Filistin tarafındaki gerillaları ve İsrail ordusunu lanetlemek, bence, politik eylem çerçevesinde anlamlıdır.


[i] Şiddet Kültüründe Şiddetten Arınmış Eylem –Türkiye örneği-, Almanya’da Şiddetten Arınmışlık – Farklı Bir Bakış Açısı, sy.88, İlke-Skd yayınları.
[ii] İsrailli asker vicdani retçilere ‘refuznik’ deniyor. Bu askerler, Filistin işgalinde görev almayı reddediyorlar. ‘Refuznik’lerin çoğu kendini antimilitarist ya da pasifist olarak tanımlamıyor. Yesh Gvul! [bir limit var!] hareketi refuznik’leri örgütlemeye çalışıyor. [www.yesh-gvul.org]

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.