Web Analytics
İsrail - Filistin ve Vicdani Red | Can Başkent

Can Başkent

İSRAİL - FİLİSTİN ve VİCDANİ RED

CAN BAŞKENT

Bu yıl, WRI [War Resisters’ International - Uluslararası Savaş Karşıtları]’nin uluslararası katılımlı 15 Mayıs Vicdani Retçiler Günü etkinliği ve eylemi, İsrail’de yapıldı.

Geçen sene Brüksel’de NATO Genel Karargahı blokajı ile sonuçlanan uluslararası toplantı, [Ayrıntılı rapor: http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=8&ArsivAnaID=7891&SayfaNo=1 ] yine benzer amaç ve istekle, Tel-Aviv’de, WRI’nin İsrail seksiyonu New Profile (Yeni Profil [Profil, İsrail’de bireylerin askerliğe uygunluğunu anlatmak için kullanılan militarist bir terim. Profili en yüksek olan, askerliğe en elverişli ve istekli anlamına geliyor.]) tarafından organize edildi. Türkiye’den yalnızca bu satırların yazarının katılma imkanını bulduğu etkinlik 5 gün süren bir seminer ve akabinde 4 günlük bir şiddetten arınmışlık antrenmanından oluşuyordu.

Bu yazı kabaca iki bölümden oluşacak: İlk bölümde, seminerden ve biraz da şiddetten arınmışlık antrenmanından söz edeceğim. Sonrasında ise, biraz daha detaylı olarak, son gelişmeleri içeren haberlerle beslenerek açıklanacak olan, İsrail – Filistin sorunu üzerine gözlemler ve yorumlar okuyacaksınız. Anarko-pasifist perspektifimle yazmaya çalıştığım bu bölüm, İsrail - Filistin sorununu, her zamanki bilindik dinamikler dışında analiz etmek isteyenler için tasarlandı. Sadece politik ahkam kesmeler dışında, hayattaki duygulanımlar ve tanıklıkları, özgür dünya emeliyle birleştirmek ve yeni stratejiler belirleme çabasına katkıdır amacımız. Dolayısıyla, İsrail’deki aktivist gruplarla ilgili kısa bir ‘iletişim’ bölümüne de yer vereceğiz.

Bu yazı oldsletter okurlarının alışık olduğu, formal dilden ziyade, biraz kişisel olacak. Bunun nedeni elbette, İsrail ve Filistin’in bende yarattığı uygulanım ve umut.

Uluslararası Vicdani Ret ve Barış Hareketi Semineri, Tel-Aviv - İsrail

Seminere gitmek için havaalanına geldiğimde İsrail yolcularının özel bir güvenlik soruşturmasında geçirildiğini öğrendim. Dünyanın en çok kaçırılmaya çalışılan uçaklarının İsrail’e giden uçaklar olduğunu düşünürsek, bu biraz da umulan bir süreçti. İsrail devletri için çalışan özel güvenlik görevlileri derhal yanıma yaklaştılar. Nereye gittiğimi, nerede kalacağımı, bileti kimin aldığımı, seminerden nasıl haberim olduğunu, Filistin’e gidip gitmeyeceğimi sordular. Binlerce soru sordukları yetmiyormuş gibi, çantamı açıp didik didik aradılar. Üstümü aradıkları yetmiyormuş gibi, ayakkabılarımda bomba olup olmadığına baktılar. Fotoğrafa makinem bombalı olabilir diye bozuldu. Kısacası, 1,5 saat boyunca ayrı bir odada arandım. Elbette, İsrail için yüksek şüpheli olmak biraz gururumu okşadı. Sonrasında da tüm temel insan hakları ihlalleriyle birlikte uçağa en son bindirildim ve uçakta da, o günün İsrail bağımsızlık günü olduğunu öğrendim. Uçakta yapılan küçük kutlamada içki ikramlarını geri çeviremedim.

Tel Aviv havaalanına inice yine özel güvenlik soruşturmasına tabii tutuldum; ve gerzek sorulara defalarca daha yanıt verdim. Derken bıktırıcı süreç sonuçlandı. Havaalanında İsrailli arkadaşları aradım; ve gece yarısı doğrudan kalacağımız hostele götürüldüm.

Seminerde her gün üç seansa bölünmüştü. Seminerlerin ve sunuşların oldukça yoğun geçeceğinin habercisi olan bu program, önceden, elektronik ortamda yapılan yazışmalarla belirlenmiş ve kararlaştırılmıştı. İngiltere, İsrail, İspanya, Güney Kore, Şili ve Türkiye’den (ben) katılımcılar vardı. Sırbistan ve Makedonya’dan gelmesi beklenen katılımcılar ise, vize alamadıkları için gelemediler.

Seminerin ilk günü 9 Mayıs sabahı, İsrail – Filistin sorununa ayrılmıştı. New Profile’dan bir aktivist, bize kişisel öyküsüyle birleştirerek, sorunu özetledi. Çarpıcı rakamlar aktardı bizlere. Birinci intifadadan, yani 1993’ten beri, iki bin Filistinlinin ve bin İsraillinin öldürüldüğünü öğrendik. Sokağa çıkma yasağı nedeniyle, doktora ulaşamadıkları için ölen insanların öyküsünü ve buna benzer tanıklıkları gözlerimiz yaşlı dinledik. Sonrasında ise, İsrail toplumunun militarizasyonu ile ilgili bir sunum vardı sırada. Toplumun militarizasyonu, gazete reklamlarıyla açıklamaya çalışan bir çalışma izledik. Gazetelerde yer alan boxer don, sakız, anti-depresan hap, telefon kartı, krem peynir, açık üniversite reklamlarının seksist militarist anlayışı empoze etmeye çalıştıklarını dehşetle ve biraz da Türkiye’deki benzerliklerin farkına vararak takip ettik. Anti-depresan hap reklamı oldukça ahmakçaydı. Reklamda, anne, “oğlunun askerde olduğundan, dolayısıyla kendisinin oldukça stresli” olduğunu anlatıyordu. Sonrasında da, “eczacısının ona anti-depresan hap tavsiye ettiğini” söyleyerek reklamı bağlıyordu. Askerlik sorun değil, sorun annenin stres altında kalmasıydı. Ama kolay, bunun da bir çözümü var: Anti-depresan! Toplumun militarizasyonu konusunda, Türkiye devletinden geride kalmayan İsrail devleti, elbette eğitim aracını gayet profesyonelce kullanıyormuş. Atölye çalışması sonucu yaptığımız tartışmada, İsrailli genç aktivistler, lise öğrenimleri boyunca işgalden ve Filistin’den söz edilmediğinden ve bir çok şehirli İsraillinin, bunun sonucu olarak, burunlarının dibinde olup biten savaştan haberdar olmadığını anlattılar. Bu satırların yazarı, aynı anda gerçekleştirilen ve İsrail toplumunu demilitarizasyonunun tartışıldığı atölye çalışmasına katılamadı. Oysa, o çalışmada, demilitarizasyonun feminist öğeleri tartışıldı.

İlk günün öğleden sonrası ise vicdani ret kavramının ve militarizmin tartışmaya açıldığı detaylı atölye çalışmalarıyla sürdü. Bu aşamada en ilginç olanı, bu satırların yazarının da uzun süredir üzerinde emek harcayıp kavramaya çalıştığı, pasifist paradigmanın silahlı savunmaya karşıt olarak öne sürdüğü “şiddetten arınmış toplumsal savunma – Non-violence social defence” ve “toplumsal güçlenme – social empowerment” kavramlarıydı. Hem bu tartışmalara pek vakıf olamadığımdan hem de, kavramsal altyapısını yazılı dilde oturtma sorunu çekeceğimden, üzülerek de olsa, bu tartışmalara değinemiyorum. Bo konuyla ilgili önerebilinecek web sitesi: www.p-i-for-nonviolence.org

Akşam seansında ise, yorgunluktan ölmek üzere olan katılımcılar, uluslararası katılımcıların ülkeleri hakkında yaptığı sunumu dinledi, Türkiye’nin sunumu İngilizce altyazılı ret 1111 filmiyle gerçekleşti. Gece yarısı ise, elbette gitar eşliğinde şımararak geçti.

10 Mayıs’ta ise, İsrail’deki vicdani ret hareketi üzerine eğildik. Vicdani Ret Tutsakları köşesiyle size aylardır aktardığımız gibi, İsrail’de oldukça çeşitli ve hareketli bir çok vicdani ret hareketi var. New Profile, Yesh Gvul (Bir Sınır Var), Courage to Refuse (Reddetme Cesareti), Shministim (Lise son sınıf), Gush Shalom, Dürzi İnisiyatifi Komitesi, Ebeveynler Forumu (Parents Forum)... New Profile, seminer organizasyonunu yapan antimilitarist-feminist organizasyon. İsrail toplumunun demilitarizasyonu için çalışıyor. Alternatif eğitim modelleri ve özellikle pasifist vicdani ret duruşlarını destekliyor. Gençlik hareketini de destekliyor ve gençlik arasında tartışmalar düzenliyor. Ebeveynler Forumu da, asıl dikkatini retçi tutsaklar ve hapishaneler arası iletişime veriyor. Adından da anlaşıldığı gibi, retçilerin ailelerinin oluşturduğu bir yapı. Shiministim, Vicdani Ret Tutsaklarında sık sık yer vermiş olduğumuz bir hareket. Lise son sınıf öğrencilerinin başbakana ve savunma bakanına açık mektup yollayarak açıklamış oldukları, Filistin işgaline karşı ve pasifist veya anarşist temellere dayalı bir ret hareketi. Halen aktif. Bir çok genç aktivist organizasyon içinde çalışıyor. Yesh Gvul, 1983 İsrail-Lübnan savaşı sırasında, savaşa katılmayı reddeden asker ve subaylar tarafından oluşturulmuş. Lübnan işgalin haksız olduğunu düşünüyorlardı, dolayısıyla günümüzde de Filistin işgaliznin haksız olduğunu düşünüyorlar. 1967 öncesi yeşil hat sınırlarına dönülmesini istiyorlar. Reddetme Cesareti de Yesh Gvul gibi işgale hayır diyen askerlerin organizasyonu. Ordu ve devletin varlığını olumlayarak, bizlerin algıladığı anlamda antimilitarist politika yapmıyorlar; hatta bana kalırsa antimilitarist değiller. Zira militarist sistemle bir sorunalrı yok, ordunun bazı kararlarını vahşi buluyorlar; ve işgale katılmak istemiyorlar. Reddetme Cesareti’nden gelen yedek asker aktivist, bizlere örgütün Siyonist olduğunu söyledi. Haliyle, sert bir tartışma çıktı. İsrail devletinin haklılığının savunulmaya çalışılması bir çok İsrailli pasifist retçiyi ve bizleri de elbette çileden çıkardı. Bu sözünü ettiğim “asker vicdani ret organizasyonları” vicdani ret literatürüne yeni bir kavram kattı: Seçici Retçi.. Ordunun insan hakları ihlalinde bulunmasına ahlaki ve politik nedenlerle hayır diyenler. Fakat, anlaşılan şu ki, biraz önce belirttiğim gibi, bu retçilerin miltarist sistemle deklare edilmiş bir sorunları yok. Fakat, azımsamamak gerekir ki, seçici retçilerin artan sayısı, İsrail ordusunda bir çok radikal kararın alınmasına yola açtı. Elime geçen son bilgilere göre, İsrail ordusu retçi sayısının artmaması için, isteyen askerleri işgale göndermiyormuş. Böylelikle, İsrail devleti bu ret hareketinin büyümesini engellemeye çalışıyor. Öte yandan bir çok barışçıl Siyonist, Yahudi örgüt seçici retçileri destekliyor. Uluslararası literatürde seçici retçilere refusenik de deniyor. Bu kavram dünyada sadece İsrail vicdani ret hareketinde var. İsrail vicdani ret hareketinin diğer bir özgün niteliği de kadın vicdani retçiler. Kadın retçiler, tahmin edilebileceği gibi daha ziyade pasif göreve veriliyor. 18 yaşında genç kadınlar askere alınıp daha ziyade lojistik işlerde çalıştırılıyor. Öte yandan kadınların askerlikten muaf tutulma şartları ise daha esnek. Evlilik, anne olma gibi mazeretler kadınları askerlikten muaf tutabiliyor; ya da en azından daha kısa süre yapmalarını sağlayabiliyor. Vicdani retçi kadınlar, retçi olduklarının tanınması için Vicdan Komitesi olarak çevirebiliceğimiz ve üyelerini Savunma Bakanlığı’nın atadığı komisyona kendilerini kabul ettirmek zorundalar. Bu genelde, aşağılayıcı ve stres dolu bir süreç. Bir çok kadın bu süreçten geçmemek içimn askerlik yapıyor. Komite pasifist kadın retçiler için hazırlanmış. Hatta, bazen, komite, retçiden pasifist olduğunu ispatlaması için tanık getirmesini bile isteyebiliyormuş. Seminerdeki, kadın bir retçi arkadaşımız şunları anlattı. Kendisini atlattığı komite sürecinde, şu tarz sorulara maruz kalmış. Pasifist oluşu nedeniyle eline silah almayacağını anlattıktan sonra, komite üyesi sorar; “Bıçak kullanmıyor musun?” Arkadaşımız yanıtlar; “Kullanıyorum, çünkü o insan öldürmek için üretilmemiştir.” Üye: “Silahlar da öldürmek için üretilmemiştir.” Daha sonra, arkadaşımız ordunun şiddet içerdiğini söyler, komiteden biri de “Hayır, içermiyor!” diye yanıtlar...

10 Mayıs öğleden sonrasında, uluslararası vicdani ret hareketini geliştirmek ve hareket içerisindeki uluslararası dayanışmayı artırmak için neler yapılabiliceğine dair tartışmaların yapıldığı bir atölye çalışmasındaydım. Tartışma küçük bir aktivist grup tarafından sürdürüldü. Aynı öğleden sonra, bu satırların yazarının katılamadığı diğer atölye çalışmaları “İsrail antimilitarist hareketi için stratejiler” ve “İsrailli vicdani retçiler için uluslararası dayanışma” üzerineydi. İsrail için geliştirilen stratejilerin bazıları; toplumsal eğitim, kamusal sanat yapıtlarıyla insanları bilinçlendirmek, ev toplantıları, askerlere ulaşıp onlarla konuşmak, şiddetsiz gençlik grupları... Bence, bu yöntemlerin çoğu türkiyede şu zamanki güncel konjonktür dahilinde bile denebiliecek fikirlerdi..

Şiddetten arınmışlık antrenmanı, 11 Mayıs sabahı Almanyalı ve İngiliz antrenörlerle başladı. Aynı günün öğleden sonrası, seminer programımızda Machsom Watch vardı. Macsom Watch, İsrail – Filistin arasındaki kontrol noktalarını gözlemlemek ve buralardaki insan hakları ihlallerini raporlamak için oluşturulmış küçük ama etkili bir organizasyon. Adı Kontrol Noktası Gözetleme anlamına geliyor. Organizasyon tamamıyla kadınlardan oluşmuş. Bu şekilde bir örgütlenmenin daha çok işe yaradığını söylediler. Yaptıkları ise sadece, kontrol noktasına yakın bir yerde durup olanları gözetleme. Kontrol noktaları Filistinlilerin hayatında bir işkence. Kontrol noktaları nedeniyle bir çok Filistin kentinde insanların kasabanın bir ucundan diğerine gitmeleri, hatta tarlalarından ürün toplamaları imkansız. Kontrol noktaları, her zamanki gerekçeyle oluşturulmuş: Güvenlik. Fakat, şu ana kadarki iki yıllık süre içinde hiçbir teröristi yakalayamamışlar. Kontrol noktaları Filistinlileri terörize etmekte. Yaşanan ve bizlere de anlatılan bir çok olay bunların net kanıtları. Kasabadaki hastaların başka bir kentteki büyük kasabaya nakilleri sırasında kontrol noktasından geçilmesi gereklidir. Fakat, askerler buna izin vermezler. Çünkü, bir dönem, Hamas Gazze Şeridi’nde ambulanslarla silah sokmuştur. Haliyle kurunun yanında yaş da yanacaktır. Hasta ambulansta ölür. Buna benzer bir çok dramatik tanıklık aktarıldı bizlere. İsrail devletinin bu baskısının terörü yarattığı gerçeği, net bir şekilde gözler önüne serildi. [Elbette, Filistin terörünün tek nedeninin İsrail devleti ve hükümüetlerinin yıldırıcı baskısı olduğunu ima etmiyorum.] Machsom Watch tam bu noktada devreye giriyor ve birkaç kadından oluşan ekiplerle kontrol noktalarında gözetmenlik yapıyor ve her insan hakları ihlalini ve zorbalığı tek tek kaydediyorlar. İsrail – Filistin hakkında, bu topraklara gitme zahmetine katlanmadan rapor hazırlayan bir çok uluslararası insan hakları örgütü (Human Rights Watch – İnsan Hakları İzleme gibi..), raporlarının İsrail ve Filistin’e gitmeden hazırlandığını da belirterek, Machsom Watch’ın raporlarından geniş bir şekilde istifade etmiş. Dolayısıyla Machsom Watch’un gayet de önemli bir dökümantasyon görevi var. Çok fazla aktivisti olmadığı için ellerindeki 40-50 kadınla bu büyük ve yorucu içi kotarmaya çalışıyorlar. 11 Mayıs’ta sunum yapan ikinci İsrailli şiddetten arınmış eylem grubu Green Action (Yeşil Eylem)’dı. Oldukça etkin, enerjik ve radikal bir örgütlenme. İsrailli kolonyal yerleşimler için doğayı katlederek yapılan otoyollara hem ekolojist hem işgal karşıtı persepektifle karşı çıkıyorlar. Zira bu yollar, Filistin toprakları işgal edilerek oluşturulan İsrail yerleşimlerini diğer büyük kentlere bağlamak için yapılan devasda otoyollar. Yeşil Eylem’den gelen aktivist bize hareketin başarılarından birini anlattı. Ekonomik krizi bahane eden hükümet sahilleri yapılaşmaya açmış. Sahillerin kamuya ait olduğu şiarıyla yola çıkan Yeşil Eylem aktivistleri, inşaatlarda kullanılacak olan devasa vinçlerden birine tırmanmışlar ve 5 gün boyunca inmemişler. Olay büyümüş, gazetelerde ve televizyonlarda yer almış. Bunun üzerine çevre bakanı eylemcilere, eylemi bitirdikleri takdirde, tutuklanmayacakları garantisi vermiş; dahası sahilleri yapılaşmaya açma kararını da iptal edeceklerini söylemiş. Aktivistler vinçten inmiş, hiçbiri tutuklanmamış ve sahilleri işgal kararı geri çekilmiş! Grup, haziranın ilk haftası süresince 150’den fazla muhalif ve doğrudan eylem grubunun katılımıyla bu sene ikinci Aktivizm Festivali’ni düzenleyecek. 11 Mayıs öğleden sonrası, bir haber aldık. 9 Mayıs'ta, İsrail polisi ve askeri güçleri ISM (International Solidarity Movement for Palestine – Filistin için Uluslararası Dayanışma Hareketi)'nin hem Beit Sahour'daki hem de Filistin Uzlaşma Merkezi (Palestinian Center for Rapprochement) yakınlarındaki Medya Ofisleri'ni bastığını öğrendik. İsrailliler, bilgisayar donanımlarına ve dosyalara hem el koymuş hem de tahrip etmişlerdi. Biri Filistinli, ikisi de uluslararası hareketin gönüllü aktivisti olan üç kadını gözaltına alınmıştı. Vicdani Ret Tutsakları / 12 -İsrail Özel Sayısında duyurmuş olduğumuz gibi İsrail hükümeti, uluslararası barış aktivistlerinden kurtulmaya çalışıyor. Bizim seminerimiz de mutlulukla bu döneme rastladı. Dolayısıyla sıcak günlerde İsrail’deki durumu izleme ve değerlendirme imkanı bulduk. 11 Mayıs akşamı ise Savunma Bakanlığı’nın önünde ISM ile dayanışma gösterisi yapılacaktı. Grup konsensüsü ile eyleme gittik. Bir çok barış grubu, pasifistler ve anarşistler oradaydı. 100 kadar insan sloganlar attık. Bu satırların yazarının önerisiyle de, “Deport the army, not ISM – ISM’i değil orduyu sınırdışı edin” sloganını bağırdık. Savunma Bakanlığı ile eylemin yapıldığı alanı bir yol ayırıyordu. Yoldan geçen sürücülerin ve insanların çoğu bizlerden rahatsız olduğunu türlü şekillerde belli etti. Sadece çok azından destek bakışları aldık. Eylemin verdiği enerjiyle kaldığımız yere neşeyle döndük.

12 Mayıs’ta antrenmanda, 15 Mayıs vicdani retçiler günü için bir eylem planlamaya başlamıştık. Palnlama süreciyle ilgili atölye çalışmaları yapıyorduk. 12 Mayıs’ta üç aktivist grubu dinledik. Bunlardan biri IWPS (International Women Peace Service – Uluslararası Kadınlar Barış Hizmeti) idi. Feminist bir barış hareketinin parçası olan bir hareket olduklarından söz ettiler. Diğeri ise Maskha idi. Bu grup, Filistine yapılan ırk ayrım duvarına (Apartheid Wall) karşı çalışan bir grup. Grup üyeleri, insanların, duvarın durumu sakinleştireceğini düşündüklerini söylediler. Şimdilerde Tulkarim adlı Filistin kentinde inşa edilen bu duvar, Filistinliler için yaşamı açık bir hapishaneye dönüştürme amacında. Açık bir insan hakları ihlali olmasının yanında, zorbalık ve işkence kokan bir dehşetti bizlere anlatılan. Günün diğer son grubu ise heyecanla beklenen ISM idi. ISM hakkında hemen hepimizin bilgisi vardı. ISM’nin anafikri İsraillilerin girmesine izin verilmediği topraklarda (Oslo Konvansiyonuna göre A Bölgesi- yani Filistin otoritesi kontrolü altındaki topraklar: Batı Şeria, Gazze, Tolkarim, Nablus, Beytüllahim, Ramallah, Cenin vs.) Filistinlilerle dayanışmada bulunmak. İsrail ordusu Filistinlilere karşı vahşice ve hunharca davranmaktayken, aynı hovardalığı diplomatik krize yol açmamak için yabancılara karşı yapamıyor. Bunu bilen, aktivistler dünyanın dört bir yanından (ABD, Avrupa, Avustralya vs.) Filistine gelip, onlara yardımda bulunuyor. Bir çok 18-25 yaşlarında gençten oluşan bir grup. Bir çok aktivist genelde 2-3 haftalık kısa sürelerle gelip-giderken aylarca kalanlar da var. İki yıl içinde gruba bine yakın aktivist katılmış. ISM’liler, gruplarının bir organizasyondan ziyede bir hareket olduğuna vurgu yapıyorlar. Bir çok uluslararası barışçıl müdahale grubunun aksine, ISM daha esnek kurallar çerçevesine sahip. Her aktivistin, hiçbir şekilde şiddet kullanmayacağını taahüt etmesi ve grubun 2 haftalık şiddetsiz antrenmana katılması gerekiyor. Katılmanın bu kadar rahat olması, ISM’i, oldukça dinamik bir hareket haline getiriyor. ISM’in bu arada, Filistinin çeşitli yerlerinde büroları var. Basın Ofisi Beit Sahur adlı, benim de ziyaret etme fırsatı bulduğum, Beytüllahim – Kudüs arasında küçük bir kentte idi. ISM’in stratejik ve etkili birkaç eylemini aldıkları riski gözler önüne sermek açısından sıralamak isterim.
* Kontrol noktasında takılması muhtemel bir ambulansın şöförlüğünü üstlenerek, kontrol noktasından itaatsizlik yapıp izinsiz geçmek, böylelikle hastayı hastaneye yetirştirebilmek. Bazı zamanlar, ambulansın arkasından ateş açıldığı oluyormuş.
* Çocuklara okula giderken ve okuldan dönerken eşlik etmek. Meşhur fotoğrafı hatırlarsınız, İsrail tankına taş atan Filistinli çocuk.. Buna benzer olaylar sık sık oluyormuş. Bazen okuldan çıkan çocuklar, okullarının önündeki panzere veya tanka taş atıyorlarmış. Askerlerin yanıtı ise çocuklara ateş açmak ve genelde bir kaçının ölmesine sebep olmak oluyor. ISM’liler de bu noktada çocuklara eşlik ederek, hem çocukların şiddeti provake etmesini engellemeye ve İsrail silahlı kuvvetlerinin çocuklara ateş açmasını engellemeye çalışyorlarmış. Beit Jelle adlı kentte bununla ilgili bir tanıklık dinledik. Bir okulu yıkmaya gelen İsrail ordusunun varlığını öğrenen ISM’liler, hemen olay mahaline gitmişler ve bedenleriyle okulun önünde durmuşlar. İsrail ordusunu bu hiç etkilememiş ve aktivistlerin üzerine ateş açılmış; bir kaçı ağır yaralanmış.

Bu nokta, benim İsrail – Filistin sorununa dair yaklaşımımda kökten değişikliklere yol açtı. Daha önceleri Filistinlilere biraz da mazlum halk mantığıyla yaklaşıp, bu halkın koşulsuz masumiyetine inanırdım. Fakat, Filistin “terör” örgütlerinin (Hamas, El Aksa Şehitleri, İslami Cihad, FKÖ vs.), İsrail şiddetini körüklemek olan rollerini gayet iyi başardığını gördüm. Kurunun yanıda yaş da yanıyordu ve her Filistinli terörist muamelesi görüyordu. İsrail de “terörist tehdit” bahanesiyle, aklına eseni meşru bir şekilde yapabiliyordu. Böylelikle, hem kendi halkından destek alıyor hem de insan haklaı ihlallerini saman altı edebiliyordu. Kendi adıma, hem politik hem ahlaksal anlamda, dünyanın en donanımlı ordularından birine taş atmanın popüler tabirle “egemenlerin oyununa” alet olmak olduğunu düşünüyorum. O tank, birileri taş atsın da kafama eseni yapayım diye orada. Taşı atın, böylelikle saldırsın.. ISM bunun olmamasına çalışıyor.

Elbette ISM bunları yaparken, İsrail ordusu ve devleti tarafından engellenmeye çalışılıyor. Örneğin Geçtiğimiz haftalarda, İsrail ordusuna bağlı zırhlı ataçların, tankların, jiplerin ve hummer’ların varlığının dehşet saçtığı Tulkarim’de okuldan evlerine dönen Filistinli kız çocuklarına eşlik edip, onları rahatlatmaya çalışan 2 Amerikalı ISM aktivisti ve bir Filistinli tutuklanmış, ve hücrede birkaç gün tutulmuş; ardından da serbest bırakılmıştı. ISM’in varlığı, bu koşullarda, insanların daha rahat yaşamaları için gereklilik oluşturmaya başlamıştı; zira İsrail ordusu birkaç hafta önce hiçbir neden ve gerekçe göstermeksizin, bir okulun bahçesine ateş açmıştı.

ISM anladığım ve gördüğüm kadarıyla büyük işler yapan, küçük ve etkili bir grup.. Kendini bir organizasyondan ziyade bir hareket olarak tanımlıyor; böylece gayet aktif ve verimli eylemlerde bulunabiliyor..

13 Mayıs’ta seminer 40lar Birliği (Association of 40s) ile başladı. 1965lerden tanınmayan Dürzi köylerinin hareketiydi bu. İşgalden sonra, İsrail kendi topraklarındaki bazı Arap ve Dürzi köylerini yıkmaya ve boşalttırmaya başlamıştı. Kimi köy milli park içinde kalmış, kimisi de arkeolojik kazı alanı içinde, kimisi de askeri güvenlik bölgesi içinde. Bu süreçte bir çok Dürzi köyü tanınmamaya yani İsrail devleti sınırları içinde olmasına rağmen YOK sayıldı. (Öykü yoksa tanıdık mı geldi..) Elektrik, su gibi temel ihtiyaçlar sağlanmadı ve köyler acı ve işkenceye mahkum edildi. Temel insan haklıyla beraber, insani ihtiyaçları da yok sayılan köyler direnişe geçti, ve yıllardır devam eden bir hareketlilik içindeler. Dürzi İsrail vatandaşları, birkaç yıl öncesine kadar askerlikten muaftı. Fakat sonra, “eşitlik” adına Dürziler istedikleri askerlik hakkını aldılar. Öte yandan, Arap kökenliler ve Dürziler etnik kimlikleri nedeniyle hala askerlikten kolayca muaf olabiliyorlar. Seminerde ikinci konuşma Panorama Bilgi Merkezi’nin tanıtılması üzerineydi. Filistinliler için şiddetten arınmış eylem yöntemleri üzerine çalışan bir organizasyon. Filistinlilerin şiddetsiz eylem kavramından uzak olmadığı, 1936 İngiliz işgalinden beri intifadalara kadar (1993), şiddetsiz eylemlerin yapıldığı anlatıldı. Panaroma’nın aktardığına göre, Filistinlilerin %70’i intihar eylemlerine karşıyken; Filistin halkının çoğu Gazze Şeridindeki ve Batı Şeria’da İsrail ordusuna ve İsrail yerleşimlerine yönelik eylemleri destekliyormuş. İsrail asimilasyonu ile ilgili sarsıcı bir not aklımda kaldı: İsrail yönetimi Doğu Kudüs’te (Filistin tarafı) yaşayan Filistinlileri “Kudüs’te kalıcı olarak yaşayan Ürdünlüler” olarak nitelemekte. Tanınmayan Filistin kimliğinin açık örneklerinden biri. Semnerin son konuşmacıları Siyahlı Kadınlar (Women in Black) idi.. Balkanlarda başlayan Siyahlı Kadınlar hareketi, İsrail’de 1988’de Kudüs’te 6-10 kadınla başlamış. Yas rengiolan siyah giyen kadınlar, Kudüs’ün işlek caddelerinin birinde her hafta Cuma günleri bir saat boyunca ellerinde pankartla sessizce duruyorlardı. O yıllarda İsrail’in çeşitli kentlerinde kasabalarında 32 grup olduğundan ve yıl sonlarında İsrail geneli yıllık toplantı düzenlediklerinden söz ettiler. Hareket, maalesef 1.Körfez Savaşı’nda Irak’ın İsrail’i vurmasının ardından kesintiye uğradığını; fakat asıl düşüşün 1993 Oslo Zirvesi’nden sonra olduğunu anlattılar. Katılımcı kadınların çoğu Oslo süreci sırasında, yanılgıya düşerek mücadeleye artık gerek olmadığını düşünmeye başlamış. Mücadeleye devam etmek isteyenler ise hala duruşlarıne ve eylemliliklerine devam ediyorlar.

Seminerin bitmesi bizlerni 15 Mayıs eylemimize ve antrenmana yoğunlaşmamızı hızlandırmıştı. Önceleyin iki eylem planımız vardı. Tüm uluslararası katılımcılar ve birkaç heyecanlı İsrailli aktivist olarak bizler, Tel Aviv’deki savunma bakanlığı önündeki yolu bloke edecektik. Öte yandan diğer grup risksiz bir eylem olan, sokak tiyatrosuyla bakanlığın yanında bizleri destekleyeceklerdi. Blokaj eyleminin olumlu-olumsuz yönlerini ortaya koymaya çalıştık. %100 tutuklamayla beraber, yabancılar için çok yüksek ihtimalle sınırdışı edilme öngörülüyordu. Bu elbette, biz yabancı katılımcıların kabul ettiği bir riskti. Aramızda, Filistin’de bir ay daha geçirmek isteyen yabancı katılımcılar bu riski almak istemediklerini belirttiler. Kalan grup olarak, bizler eylemde kararlıydık. Blokaj için gerekli alet edavat sağlandı. Blokaj grubu kendi içinde tartışmalara başladı. Akşam üstü gelen bir avukattan legal brifing aldık. Yabancı katılımcıların risk yarattığını, dilini bilmedikleri bir ülkede, savunma vermekten tutun da mahkemeye çılarılmanın her adımında sorun çıkacağını açıkladı. Bu noktada, İsrailli grup, bizlere bu hukuki ve mali desteği veremeyeceğini bildirdi. Grup olarak bunu yapmayamuktedir olmadıklarını söylediler. Bu durumda gerekli desteği alamayan biz yabancı aktivistler, saatler süren tartışmalardan sonra blokaj eyleminden gereken desteği göremediğimiz gerekçesiyle vazgeçtik. Tüm yoğunluşmamızı sokak tiyatrosuna kanalize ettik. Kooperal bir süreçle, sokak tiyatrosunun konseptini belirledik, yabancı katılımcıların varlığıyla zenginleşen kadroyla, Tel Aviv’in çeşitli yerlerinde sergilemeye karar verdik. Her eylemde olması gereken polis sözcüsü, fotoğrafçı ve gözlemci işbölümü yapıldı. İsrail yasalarına göre, trafiği kapatmadan sayısı 50den az olan göstericiler izinsiz eylem yapabilirdi. Sayımız 50den az olduğu için buna güveniyorduk.

Nitekim 13 ve 14 Mayıs’ı olası eylem planlarını tartarak ve tartışarak geçirdik. Sonuç olarak, 15 Mayıs’ta, sokak tiyatrosu yapacak, insanlara ordudan ayrılmak istemez misiniz diyecektik. Medya duyuruları yapılmaya başlandı. Tutuklama ve gözaltı beklemediğimiz eylemimiz için heyecanlıydık.

15 Mayıs sabahı, erkenden TelAviv şehir merkezine doğru yola çıktık. Önce kalabalık bir meydanda, ardından Savunma Bakanlığı önünde, sonra kalabalık bir alışveriş merkezinin önünde ve son olarak da yine kalabalık bir şehir merkezinde oyunu sergiledik. Aldığımız tepkiler neredeyse hep olumsuzdu. Saldıranlar, küfredenler, polis çağıranlar, bağırıp çağıranlar, Araplardan nefret ettiğini bağırarak haykıranlara tanık olduk.

Benim performansına katıldığım ilk sokak tiyatrosu eylemi olmasına karşın, alev sıcağı altında defalarca sergilememize rağmen eylemden ve gösteriden zevk aldık. Radikal bir eylem gerçekleştirememiş olsak da, başlangıç olarak umduğumuzdan daha verimli geçtiğin söyleyebilirim.

16 Mayıs’ta ise tüm uluslararası katılımcılar olarak Filistin’e hareket ettik. Beit Jelle, Beit Sahour, Bethlehem’de incelemelerde bulunduk!

İsrail – Filistin sorunu: Gözlemler ve yorumlar ve güncel haberler

İsrail’in militarizasyonu üzerine çok söz söylendi ve dahi söyledik. İsrail ordusunun uygulamalarını da Vicdani Ret Tutsakları’nda defalarca vurguladık. İsrail’in militarizasyonu ile ilgili olarak hesaba pek katmadığımız birkaç noktanın altını yeniden çizmek istiyorum; İsrail’de zorunlu askerler, geceyi evlerinde geçiriyorlar. Dolayısıyla kışlalarında hayattan yalıtılmış bir yaşam sürmüyorlar. Bu da bana göre, İsrail’in militarizasyonu için alınmış bilinçli bir karar. Askerliği, toplumsal yapının organik ve sorgulanmayan bir bileşeni haline getiriyorlar bu şekilde. Dahası oldukça genç yaşta çok uzun süren askerliğe mahkum edilen gençler bunu artık yaşamın geçilmesi gereken bir aşaması olarak görüyorlar. Trajikomik bir not da elime geçmişti İsrail günlerinde, paylaşmak isterim: İsrail’de bir asker intihar ettiği zaman suç işlemiş oluyor. Suçu ise, askeri mülke zarar vermek..

İsrail vicdani ret hareketi, nedense biraz da sol cenahta kanımca, Filistinlilerin mücadelerine kıyasla daha az ilgi gördü. Bu etkinliğin ve yazının nedenlerinden biri de, İsrailli vicdani retçilerle dayanışmanın artması, ve hareketin bu topraklarda bilinmesine ve takip edilmesini sağlamak.

Aşağıda Haziran başı itibariyle, kısa bir İsrail durum güncellemesi var:

Jonathan Ben-Artzi’nin 28 Mayıs’ta duruşması vardı. Duruşmada, toni 2 saat boyunca vicdani reddi ve askeri otoritelerle olan mücadelesiyle ilgili ifade verdi.

Şu anda Hapiste Tutulanlar

B.S.: Yehova Şahidi, B. Son altı aydır hapiste. 4. nolu Askeri Cezaevi’nde bir hücrede tutulan B.’nin bu 7. hapis cezası. Genelde, İsrail’de Yehova Şahitleri, cemaate ait olduklarını kanıtlayabilirlerse askerlikten muaf tutuluyor. B. Tüm belgeleri teslim etmiş olmasına rağmen, askerlikten muaf tutulmadı. Ayrıca vicdani reddi için “vicdan komitesi”ne çıkmak istedi; bu isteği de reddedildi.
Konstantin Soskin: Bir pasifist olan Konstantin, 4 numaralı Askeri Cezaevinde hücrede tutuluyor. Şu andaki 4. hapis cezasının 20 Haziran’da bitmesi bekleniyor.
Slaam Salame: Dürzi bir retçi olan Salam son iki yıldır sürekli hapse girip çıkıyordu. Askere gitmemek için denediği hiçbir şey tutmadı. Son 6 aydır asker kaçağı konumundaydı. 4 Mayıs’ta, yakalanığı Jalame Gözaltı Merkezi’ne götürüldü. Şu anda çıkarılacağı mahkemesini bekliyor. Bu birkaç ay alabilir.
Rabia Jihad Sa'ad: 4 numaralı Askeri Cezaevi’nde duruşmasını bekliyor.
Hillel Goral: 4 numaralı Askeri Cezaevi’nde yoklama kaçaklığı suçundan yargılanmayı bekliyor. Şu ana kadar 80 günü bulan 3 hapis dönemi geçirdi.
Dani Filc: Dr. Dani Filc “İnsan Hakları için Hekimler” birliği üyesi bir doktor. İşgal altındaki Filistin toprlaklarında hizmet etmeyi reddettiği için 28 Mayıs’ta 14 gün hapis cezası aldı.

ISM 2001 yılında faaliyetlerine başladığından beri, İsrail sınır muhafızları şüpheli barış aktivistlerinin girişini reddediyor. İsrail şimdi de büyük ölçüde etkisiz olan bu taktiğe yeni bir emir daha ekledi. Şimdi, İşgal altındaki bölgelere giren bütün yabancı uyruklular barış eylemcisi olmadıklarını ve eğer İsrail işgal güçleri söz konusu ziyaretçiyi vurursa bundan İsrail güçlerini sorumlu tutmayacaklarını taahhüt ettikleri bir ifadeyi imzalamak zorundalar.

Uluslararası Af Örgütü'nün Gazze Şeridi'ne girişi, bir gözlemci ekibi üyelerinin bu belgeyi imzalamayı reddetmesiyle engellendi. Grup: " 'Feragat' belgesinin imzalanması İsrail ordusunu sorumluluklarından feragat ettiremez" diyerek, "bu yeni ve zorlayıcı kısıtlamaların tek amacı İsrail ordusunun hareketlerinin dışarıdan izlenmesini ve incelenmesini engellemek" olduğu yönündeki kaygısını ifade etti. Af Örgütü aynı zamanda bu kısıtlamaların Gazze'da daha çok ölüme yol açacağından endişelendiklerini söyleyerek, İsrail ordusuna aşırı ve kanunsuz şiddeti kullanmayı bırakması çağrısında bulundu.

20 Mayıs Perşembe akşamı 8 İsrail Ordusu Askeri Hırıstiyan Barış Ekibi (Chrıstian Peace Team- CPT)’ni dairesine girip, o anda orada olan aktivistlerin pasaport ve vizelerini kontrol ettikten sonra şunları dikte ettiler:
* CPT'nin İsrail yerleşimleri yakınlarına gitmesi yasaklanmıştır.
* CPT’nin işgal altındaki Filistin’de okulları ziyaret etmesi yasaklanmıştır.
* CPT Filistin otoritesi kontrolü altındaki yerlere gidemez. Eğer bir CPT aktivisti bu topraklarda yakalanırsa tutuklanacaktır.
* Tamamıyla Filistin kontrolü altındaki topraklara hiçbir uluslararası aktivist ve İsrailli giremez. Sadece hükümetin tanıdığı sivili toplum kuruluşlarında çalışanlar girebilir.
Bunu izleyen günlerde birkaç CPT aktivisti sınırdışı edildi ve CPT’nin Filistin’de çalışması yasaklandı.

İsrail – Filistin’deki bazı antimilitarist, vicdani ret, pasifist, feminist, doğrudan eylemci, ekolojist, şiddetten arınmış hareketlerin iletişim bilgileri:
* New Profile: www.newprofile.org
* Yesh Gvul: www.yesh-gvul.org
* Shiministim: www.shiministim.org
* Gush Shalom: www.gush-shalom.org
* Filistin’de Şiddetten Arınmışlık Üzerine: www.p-i-for-nonviolence.org
* Machsom Watch (Kontrol Noktası Gözleme): www.macsomwatch.org
* Green Action (Yeşil Eylem): www.greenaction.org.il
* International Solidarity Movement for Palestine (Filistin için Uluslararası Dayanışma Hareketi): www.palsolidarity.org
* Panorama Bilgi Merkezi – Filistin: www.panaroma.org
*Christian Peace Team (Hırıstiyan Barış Ekibi): www.cpt.org

Sonuç

Bu yıl 15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler günü etkinliklerinin en önemlive güzel nopktalarından biri, İsrail ile aktivist değişimi tadında bir organizasyon gerçekleştirilmesi oldu. İstanbul’da yapılan etkinlikte, İsrailli vicdani retçi Ronnie konuştu. [Ayrıntılı Bilgi: http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=8&ArsivAnaID=14001] Ben de İsrail’deki hareketle tanışma ve işbirliği kurma imkanına sahip oldum. Bu İsrail ve Türkiye’deki vicdani red hareketlerinin dayanışmaya grimesi açısından oldukça eğlenceli ve yararlı bir olaydı.

İsrail deneyiminin en dikkate değer noktalarından biri de ret hareketindeki çeşitlilikti. Asker retçilerden tutun da seçici retçilere, gencecik pasifist retçilere kadar; oldukça geniş bir yelpaze kapsanıyor ret hareketini içinde. Bu da, vicdaniret politikalarını ve mücadelesini değerlendirmek için ilginç bir dipnottu bence.

İsrail muhalif hareketiyle ilgili detaylı, tarihsel ve görsel bilgi için oldsletter YAYINLARI’nın bu topraklara ithal ettiği bir İngilizce fotokopi kitaba başvurabilirsiniz: It’s All Lies.. Kitap, bir de CD ile geliyor. CD’de İsrailli punk-HC şarkıları ve 35 Mayıs adlı doğrudan eylem grubunun bir eyleminin videosu yer alıyor. Fakat, tüm materyal İngilizce – İbranice hazırlanmış.

Kaynaklar

* New Profile elektronik haberleşme listesi: NewProfile-subscribe@topica.com
* İnsan Hakları İçin Hekimler – İsrail: www.phr.org.il
* SchNews Anarşist Bülten – Britanya: www.schnews.org.uk
* Filistin için Uluslararası Dayanaışma Hareketi (Interational Solidarity Movement for Palestine): www.palsolidarity.org
* Hıristiyan Barış Takımı (Christian Peace Team): www.cpt.org
* İstanbul Indymedia bağımsız haberağı: http://istanbul.indymedia.org
* Vicdani Ret Tutsakları: oldsletter: http://www.geocities.com/oldsletter

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.