Web Analytics
Bazı Bitkileri Sulama Rehberi | Can Başkent

Can Başkent

BAZI BİTKİLERİ SULAMA REHBERİ

CAN BAŞKENT

Eğer avlanmaya karşıysak, aynı ceylanın aslan tarafından yenmesine ne kadar tarafsız kalmalıyız? Nihayetinde, ceylan öldürülüp yendikten sonra, ceylan açısından (yani mağdur açısından) çok da önemi yoktur kimin midesine gittiğinin. Tamam, hayvan özgürlüğü hareketinin sorumluluğunun nerede başladığı aşağı yukarı açık; peki nerede bittiği açık mı? Madem hayvanı yemeyeceğiz, ama hayvan yemenin önüne geçmenin sınırlarını nerede çizeceğiz? Eğer hayvanların öldürülmeleri de yanlışsa, tetiğin kimin çektiği ikinci derecede önem arzeder hale gelir.

Bu argümanlar, hayvan hakları felsefesi literatürünün yeni yeni tartışmaya başladığı kritik ve epey geniş bir mesele. Doğanın dengesi bahanesiyle ahlakçılığı nasıl yeniden tanımlamak gerektiğine, soyu tükenen hayvanları koruyorsak neden soyu tükenmeyen geyikleri korumadığımıza yoğunlaşan bir mikro-siyaset sözünü ettiğim. Nihayetinde, kelaynakları ve pandaları korumak için gösterilen çabanın bir nebze de aslanlar tarafından katledilen ceylanlar için gösterilmesi demek, BBC belgeselleri izlerken ava kurban giden hayvanlara acıdığımızda titreyen gönül telimizi ahlaki zeminde inşa etmeye çalışmaktır.

Doğanın dengesi çerçevesinde yaşanan acıları yok sayan yaklaşımın en büyük sorunu şu: acıyı, acı verene göre sınıflandırması, ceylanın acısının, sanki kendisini öldüren değiştikçe azalacağını iddia etmesi. Fakat, ölen açısından bakıldığında fark yoktur. Ölen ölmüştür. Dışarıdan bakarak bu ölümlerin hangisinin adil ya da ahlaki, hangisinin adaletsiz ya da ahlaksız olduğunu iddia edebiliriz? Ölenin ardından ağlayacaksak, neye göre ne kadar ağlayacağız?

* * *

“Ölünün arkasından ağlamak” üzerine düşünmek, meselenin felsefenin en büyük problemiyle alakalı olduğunu anlayarak başlar (1). Ancak, ölünün arkasından şimdi ve bugün ağlamanın tek gerçek nedeni vardır: bugün ağlayanlar, yarın da kendileri için ağlanacağına inanmak ister. Cenaze, bu nedenle geleceğin bir provasıdır aslında - hem de istisnasız bir şekilde orada olan herkes için. Bu da türcülüğün arkasındaki tuhaf itkilerden biridir. Sen ölen sokak köpeğine ağlamazsın, düşününce ne kadar saçma değil mi, zira bilirsin ki sen ölünce o köpek de ağlamayacaktır.

Bu, “insanlık halini” anlamak için bize ciddi argümanlar sunar. Dijital kültürlerin bu kadar kolay ve ivedi bir şekilde sahiplenilmesinin nedenlerinden biri de budur: ölseniz bile sosyal medya profiliniz hayatta kalacaktır (2).

Demek ki, kendi cenazesinde neler olup bittiğinden haberdar olması imkansız olan birinin ardından ağlamak, kendi faniliğimize bir ağıttır aslında. Arkamızdan ağlaması imkansız olana ağlamayız - insan da olsa, hayvan da. Bizi ölümsüz yapma ihtimali olan her şeyi, istisnasız her şeyi, büyük bir hevesle benimseriz. Gazetede çıkmış resmimizle övünmenin iki tık ötesi, sosyal medya hesaplarımızın ardımızdan yaşayacağı hayalini kurmaktır.

Neticede, din afyonsa, sosyal medya da haşhaş otunu sulayan zemzemdir.

Q.E.D.



Notlar

1. Camus’nun ünlü sözüne binaen.

2. Bu vesileyle, siz öldükten sonra facebook ve twitter’ın bununla nasıl başa çıkacağını incelemenizi önereyim:
- https://www.facebook.com/help/103897939701143
- https://support.twitter.com/articles/87894

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.