Web Analytics
Vicdani Reddin Politikasına ve Pratiğine Dair Formel Bir Değini | Can Başkent

Can Başkent

VİCDANİ REDDİN POLİTİKASINA VE PRATİĞİNE DAİR FORMEL BİR DEĞİNİ

CAN BAŞKENT

1. Giriş

Son yıllarda vicdani redde dair söylem ve eylemliliklerin artması, vicdani ret düşüncesinin yayılıp siyaset tartışmalarına dahil olması, meseleye dair felsefi tartışmaları gündeme getirmiştir.

Bu yazıda, vicdani reddi bir uygulamalı felsefe meselesi olarak ele alacağız. Konunun siyasi, sosyolojik ve hukuki yönlerini azımsamadan ve yer yer bunlara atıflarda bulunarak vicdani ret kavramını analitik bir yaklaşımla meta düzeyde formel mantık araçları kullanarak inceleyeceğiz. Bu çabamızın birincil motivasyonu, vicdani ret üzerine yapılan araştırmaların, harcanan emeklerin ve sarfedilen sözlerin hemen hepsinin hareketi destekleyici bir ezberle hemfikir olmasının yarattığı şaşkınlıktır. İkincil motivasyonumuz da, basit mantıksal araçların sosyal bilimlerde kimi nedenlerle kullanılmıyor olmasının yaratabileceği eksikliği giderme çabasıdır. Son olarak, giderek konuşulurluğu artan bir siyasi meseleye dair kuramsal zemindeki tartışmaların artmasını sağlamak da amaçlarımızdandır.

Bu makalede adım adım ilerleyeceğiz. Önce vicdani ret kavramının tanımı üzerinde hem fikir olup, basit bir formelizm önereceğiz. Daha sonra bu formelizmin yol açabileceği kimi kuramsal sorunlara değindikten sonra, benzer bir izlekle, vicdani ret kavramının güncel politika zemininde deneyimlediği kimi zorlukları, oluşturduğumuz formelizm penceresinden çözümlemeye gayret edeceğiz.

2. Vicdani Redde Dair Geleneksel Bakış Açıları

Önceden değindiğimiz gibi, bu makalede vicdani ret kavramı analitik bir yaklaşımla meta-düzeyde inceleyeceğiz. Bu odağımız nedeniyle, vicdani redde dair toplumsal ve politik söylemleri, bu söylem ve argümanların nesne düzeyinde yer almaları nedeniyle, kapsam dışı bırakacağız. Değindiğimiz bu argümanların, vicdani ret (VR olarak kısaltalım bundan sonra) kavramını ele alırken kullandıkları genel yaklaşımın özü, hangi bireylerin vicdani retçi olabileceği ve VR ediminin neye karşı tesis edilebileceği gibi meseleleri kuramsallaştırmaktır. Diğer bir ifadeyle, toplumsal ve beşeri bilimlerin VR meselesine dair ana mesaisi “vicdani retçi” ve “kendisine karşı VR edimi gerçekleştirilebilecek kurum” yükleminin tanım kümelerini kararlaştırmak üzerinedir: Kim vicdani retçidir, vicdani ret neye karşı gerçekleştirilir ve bir kişiyi ne vicdani retçi yapar? Elbette bu kümelerin büyülükleri ülkeden ülkeye, hukuki sistemden hukuki sisteme, siyasi sistemden siyasi sisteme değişiklik gösterecektir. Fakat, tüm bu parametreler de, nesne düzeyde, VR kavramının odaklandığı kavramların çözümlemesi üzerinedir.

Diğer bir deyişle, temel mantık kullanarak ifade etmemiz gerekirse, sosyal bilimlerin birincil kaygısı, Vx ifadesinin “x vicdani retçidir” anlamına geldiği varsayımı altında, { x : Vx } kümesini belirlemektir.

Vicdani redde dair ortaya konmuş olan düşünsel ve felsefi araştırmaları incelediğimizde, yukarıdaki gözlemlerimizi olumlayan çalışmalar görülmektedir. Schinkel, örneğin, vicdani ret ve bilinç sorunu üzerine detaylı bir çalışma sunar [1]. Sözü edilen çalışmada, konunun ahlak felsefesine dair kapsamlı bir giriş sunduktan sonra, yazar sorar: “Belirli bir vakanın vicdani ret olup olmadığını nasıl tespit edeceğiz?”. Cohen, öte yandan, VR probleminin felsefi açıklamasını sunarken daha dikkatlidir ve amacının “Vicdani ret kavramının daha derin ve düzgün bir şekilde anlaşılması” olduğunu belirtir; zira Cohen’e göre “VR genel olarak çektiği ilgiden daha fazlasını hak etmektedir” [2]. Childress ise, bir kavramsal terim olarak vicdani reddi tartışır ve “bireyin kendisinin ya da diğerlerinin eylemlerini ‘vicdani’ olarak betimlemesinin ve değerlendirmesinin” ardında neler olduğunu inceler [3].

Meseleye, apayrı bir boyuttan yaklaşan Wiberg’in başlıca tezi ise şöyledir: “eğer vicdani ret deontolojik temellerde gerekçelendirilebilecekse, bu gerekçelendirme [mantıki bir zorunluluk olarak] teleolojik temellerde de gerçekleştirilebilir”. Bu gözlemi temel alarak Wiberg, VR kavramını deontolojik ve teleolojik açılardan inceler [4].

Vicdani ret tartışmalarının, kuramsal olduğu kadar, örneğin uygulamalı felsefe sahasına dahil edilmesi, bu minvalde kimi anlamlı sonuçlar üretebilmektedir. Örneğin, vicdani reddin bir sivil itaatsizlik eylemi olması hukuk felsefesi açısından dikkate değerdir. Cohen’e göre “sivil itaatsizlik kavramının tabiatına göre, [vicdani redde] yasal bir gerekçe sunulamaz. [Zira] kanun, kendisinin ihlalini gerekçelendiremez” [5].

Dikkat edilirse, sunduğumuz felsefi incelemelerin, VR kavramını nesne düzeyde incelediğini görüyoruz. Gerek ahlak, gerek hukuk felsefesi açısından gerçekleştirilen bu çözümlemeler, kimi analitik felsefecileri tatmin etmekten uzaktır. Her ne kadar, analitik yaklaşımlar, sunduğumuz fikirlerden ilham alabilecek olsa da, mantıksal ve formel analizin sunacağı netlik, değindiğimiz yaklaşımlarda belirgin değildir.

Öte yandan, her ne kadar tartışmamızın odağında olmasa da, VR hareketinin temel hedeflerini incelediğimizde, görünen ilk hedefin vicdani reddin hukuki ve politik bir hak olarak tanınması olduğunu görüyoruz. Bu açıdan, VR hareketi, kürtaj hareketiyle, her ikisinin de gerek hukuki gerek ahlaki birer hak talebi olmaları nedeniyle, benzerlik taşımaktadır. Uygulamalı ahlak sahasının, örneğin kürtaj tartışmalarına yönelik bitip tükenmek bilmeyen ilgisini, bu çalışmada elimizden geldiğince VR tartışmalarına da çekmeye gayret edeceğiz.

Bu makalede, değindiğimiz gözlemler ışığında tek bir odağımız olacak: Vicdani reddin temel ve evrensel bir insan hakkı olarak tanınmasını formel olarak nasıl izah edebiliriz? Bu minvalde böyle bir evrensel tanınmanın ne gibi sonuçlar getireceğini de analitik düzeyde öngörmeye ve incelemeye gayret edeceğiz. Makaledeki temel savımız, vicdani ret hakkının temel ve evrensel bir insan hakkı olarak tanınmasının, vicdani ret kavramının tanımından hareketle gerekçelendirilemeyeceğidir. Bunu gerçekleştirmek için önermeler mantığı kullanacak ve VR’nin tanımını bu dilde ifade edeceğiz. Sonrasında da, bu çalışmanın kilit noktası olarak, VR’nin evrensel bir insan hakkı olarak tanındığını varsayacağız. Analitik yaklaşımımız gereği, bu tanımanın sosyo-politik nedenleriyle ilgilenmeyeceğiz, zira analizimiz meta düzeyde gerçekleşecek ve nesne düzeyindeki kavramsallaştırmalara seslenmeyecek. Nihayetinde de, formelizmden elde ettiğimiz kimi çıkarsamaları, pratik sahada, reel politikanın kendisinden kaynaklanan kimi meselelere uygulamaya gayret edeceğiz.

Sorulacaktır, peki neden böyle bir önsavla başlıyoruz işe? Vicdani reddin evrensel bir insan hakkı olarak tanınmasının felsefede nasıl bir yeri olabilir? Kısaca değindik, hukuk felsefesi ve uygulamalı ahlak sahalarında benzer konulara dair pek çok söz söylendi. Bizim bu makaledeki temel aracımız ise, formel ve mantıksal araçları kullanmak olacak. Bunun temel nedeni nispeten aşikar olmalı: haklar söz konusu olduğunda, ortaya konan ifadelerin çoğu koşul ifadesidir ve önermeler mantığı, bilinen katılığıyla bu koşul ifadelerini net bir şekilde formalize edebilmektedir. Ayrıca, hakların evrenselleştirilmesi, yani bu hakların ayrıcalıklı bir zümrenin himayesinden çıkarıp tüm insanlığa mal edilmesi, politik hareketlerin söz konusu olduğu hemen her düşünce deneyinin olmazsa olmaz parametrelerindendir. Sadece vicdani ret hakkı için değil, oy verme hakkı ve hatta yaşama hakkı gibi temel hukuki haklar da benzer şekilde önce ayrıcalıklı bir azınlığa bahşedilmişken, daha sonra politik ve sosyal mücadeleler neticesinde evrenselleşmiştir. Dolayısıyla, bu haklar önce bazı insanların hakkıyken, daha sonra tüm insanların hakkı haline gelmiştir [6]. Odak noktamız işte bu süreçte kendini belli ediyor: yüklemler mantığı, bize bazı niceleyicisiyle tüm niceleyicisi arasındaki ilişki hakkında oldukça net ipuçları sunmaktadır. Biz bu çalışmada bu ipuçlarını kullanarak vicdani ret kavramı özelinde, hakların evrenselleştirilmesine değineceğiz.

Bu minvalde, akla gelen diğer bir soru, formel bir analizin meseleye dair tartışmalara nasıl bir katkı sunabileceği olacaktır. Zira mantıksal araçlarla, felsefi ve hukuki kavramları analiz etmek ilk bakışta döngüsel ya da ad hoc görünecektir. Ancak bu, bizim bu satırlardaki kaygılarımızı değillememektedir. Zira mantıksallaştırmanın, per se orijinal bir fikir öne süreceğini ya da kavramın metafiziksel ya da epistemolojik açılımını genişleteceğini iddia etmiyoruz. Amacımız, VR kavramını betimsellik içerisinde tarif etmek ve analitik bir yaklaşımla çözümlemek olarak özetlenebilir. Bu çabanın neticesinde de gerek VR kavramına dair, gerekse VR kavramına dair gözlemlerimizi genelleştirilererek elde edilebilecek diğer konulara dair kuramsal çıkarsamaların artmasına katkı sunabilmek de hedeflerimizden biri olarak belirtilebilir.

Bu çabamızın bir kaç nedeni var. Ayakları yere basan ilk gerekçe, meseleyi gündemine alan politik hareketlerde gözlenebilecek olan kavramsal bulanıklığı gidermek olarak belirmektedir. Zira, VR hareketleri kimi zaman, tanımdaki bulanıklıklardan dolayı, sosyopolitik kimi çelişkiler yaşayabilmektedir [7]. Bu noktanın bilhassa içinde yaşadığımız binyılda kimi felsefe ekollerinde tartışılan, “dünya sorunları karşısında felsefe” anlayışı dahilinde görülebilecek bir çaba olduğunu düşünüyoruz. Bu çabamız için sunacağımız diğer bir gerekçe ise, mantığın ve mantıksal çözümleme geleneğinin sosyal bilimlere katacağı berraklığın bir örneğini sunmak olarak özetlenebilir. İnsan hakları ve hukuk felsefesinin, heyecan verici yeni bir saha olarak belirmesi, hukukun bir aksiyomatik sistem olarak incelenebilir olması, değindiğimiz nedenin gerekçelerini daha iyi sunacaktır [8]. Benzer şekilde, bilhassa oyun kuramı ve toplumsal seçim kuramının (social choice theory), toplumsal konuları analitik ve matematiksel olarak çözümlemeye girişmesi de, bu makalenin içinde yer aldığı felsefe ekolünü işaret etmesi anlamında faydalıdır. Bu makale, değindiğimiz hususlar nedeniyle, social software olarak adlandırılan araştırma ekolünün bir ürünü olarak da görülebilir [9]. Social Software, büyük oranda Rohit Parikh’in şekillendirdiği, mantıksal ve oyun kuramsal yöntemler kullanarak toplumsal meseleleri çözümlemeye gayret eden ve matematiksel mantık, bilgisayar bilimleri, bilişsel bilimler, ekonomi, felsefe, mantık, dilbilim sahalarında çalışan araştırmacıların katkıda bulundukları bir alandır [10].

Öte yandan, mantıksal yaklaşımların, toplumsal ve bireysel insan edimlerini açıklarken haddinden fazla matematiksel kabülde bulunduğu ve bu bağlamda da getireceği açıklamanın ancak kısmi olacağı iddia edilebilir. Muhakkak, matematiğin sınırları göz önüne alındığında bu eleştiri haklıdır. Ancak, bu haklılığın ötelemesi, matematiksel yöntemlerin beşeri bilimler ve felsefe sahasına uygulanması projesini topyekün rafa kaldırmak değil, bu sınırlamaların farkında olmak ve kimi zaman değindiğimiz matematiksel kabülleri gevşetmeye gayret etmektir. Zira, Kenneth Arrow’un imkansızlık teoreminden tutun da Amartya Sen’in benzer gözlemlerine dek, temel matematiksel ve mantıksal yöntemlerin sosyal bilimler ve iktisattaki etkilerini azımsama lüksümüz yoktur [11].

3. Kavramsal Sıkıntı: Vicdani Ret Nedir?

Bu bölümde vicdani ret kavramının tanımlarını ele alıp, basit ve temel bir formelizm sunacağız. Her ne kadar tek bir tanıma bağlı olma gerekliliğimiz olmasa da, sözünü edineceğiz tanımları kısaca anımsamak, konunun sosyal ve politik bilimlerdeki rolünü kavramak açısından da faydalı olacaktır. Vicdani reddin akla gelen ilk tanımı kuramsal metinlerde genellikle şu şekilde verilir [12].

Tanım 1 Vicdani red, kişinin ahlaki tercih, dini inanç, felsefi görüş ya da politik nedenlerle askeri eğitim ve hizmette bulunmayı, silah taşımayı ve kullanmayı reddetmesidir.

Benzer bir tanım, Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) tarafından da verilmiştir.

Tanım 1* Dini, ahlaki, moral, insani, felsefi, politik ya da benzeri motivasyonlara dayalı derin bir kanaate dayalı olarak, silahlı hizmet gerçekleştirmeyi ya da savaş veya silahlı çatışmaya doğrudan ya da dolaylı katılımı reddetme.

Dikkatle incelendiğinde görülecektir ki bu tanım VR’nin ayırt edici kimi niteliklerine değinmemektedir. Örneğin vicdani retçileri, kimi asker kaçaklarından ayırt edebilecek her hangi bir kriter Tanım 1 ve Tanım 1*’de belirtilmemiştir. Benzer şekilde, VR’nin sivil itaatsizlik özelliğine dair bir kıstasa da bu iki tanımda rastlanmamaktadır. Ancak, değinilen bu parametreler, siyaset bilimi açısından bakıldığında VR için elzemdir. Zira VR, kamusal bir deklerasyonla meşrulaşıp kendini var etmektedir. Gayet tabii ki işte bu nedenlerle, vicdani retçiler, zorunlu askerlik hizmetine karşı çıkıp hukuki ve kriminal sonuçları göze alarak vicdani retlerini kamusal olarak açıklamakta, vicdani kanaatlerini kendilerine saklamamaktadır. Kavramsal berraklığın bu iki tanımda da mevcut olmaması, söz konusu tanımları yeniden şekillendirme zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Değindiğimiz kaygıları giderebilecek yeni bir tanımı şu şekilde verelim.

Tanım 2 Vicdani red kişinin ahlaki tercih, dini inanç, felsefi görüş ya da politik nedenlerle zorunlu askerlik eğitiminde ve hizmetinde bulunmayı; silah taşımayı ve kullanmayı kamusal bir açıklamayla reddetmesidir.

Tanım 2, VR’nin dile getirdiğimiz kimi eleştiriler bağlamında elzem olan niteliklerini açık etmektedir: vicdani reddin anlam kazanabilmesi için, vicdani retçi için askerlik hizmeti zorunlu olmalı ve bu hizmetin reddi kamusal olarak açıklanmalıdır [13].

O halde, eğer sosyopolitik boyutu bir kenara bırakırsak, VR’in temel bir insan hakkı olarak tanınmasını bu kadar önemli kılan nedir? Açıktır ki bir kavramın evrensel bir hak olarak tanınması, o kavramın tüm insanlara uygulanabilir olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla, önceden sadece bazı insanlara tanınan bir hak, evrenselleştirilerek, tüm insanlara tanınıyor olmaktadır. Bu noktayı biraz daha açıklayabilmek için, yaşama hakkını ele alalım. Hatırlanacağı üzere, yaşam hakkı belirli bir tarihe dek evrensel olarak tanınmış bir hak değildi zira sadece kimi ayrıcalıklı insanlar (soylular, insanlar, erkekler vs) bu hakka sahipti. Fakat, tarihte gerçekleşen kimi olaylar ve devrimler, bu hakkın evrenselleşmesini sağladı. Evrenselleşme ediminin sonuçları sayesinde artık bu hakka haiz olmak için hiç bir ilave koşula sahip olmak gerekmemektedir. Dolayısıyla, “eğer insansanız, yaşama hakkınız vardır” [14].

“Evrenselleşme” olarak adlandırdığımız süreç, mantıksal niceleyicilere, yani birinci mertebe mantığa ihtiyacımızın olduğu noktadır. Kimi mantık menşeili eleştiriler, bu aşamada, kullandığımız mantığı sorgulayacaktır. Birinci mertebe mantık yerine, örneğin modal mantığın (ya da çok daha karmaşık olan birinci mertebe modal mantığın) kullanılması önerilebilir. Ancak, dikkat edilmelidir ki, “yasal bir hakka sahip olmak”, epistemik, doksastik ya da deontik modaliteler kadar kolaylıkla tanıtlanabilir bir yapı oluşturamamaktadır. Örneğin, mümkün dünyalar (possible worlds) semantiği ile konuya yaklaşırsak, bu modalitenin birbirinden farklı bir çok okumasının verilebileceği görülecektir. “Yasal bir hakka sahip olma” kipi, zorunluluk kipi olarak ele alındığında, mümkünat kipi olarak elimize “Yasal bir hakka sahip olabilme olanağı” geçecektir. Dolayısıyla, tartışma, hangi matematiksel modellerde bu hakka sahip olabilme olanağının gerçekleştirilebileceği tartışmasına indirgenecektir. Bu yaklaşımın hukuk felsefesi bağlamında anlamlı olup olması tartışmaları bir yana, bizim bu makalede amacımız bu değil [15].

4. Mantıksal Çözümleme

Vicdani reddin mantıksal analizini, birinci mertebe mantık kullanarak sunmadan önce, yukarıda izlediğimiz dizgeyi takip edelim ve işe basit bir düşünce deneyi ile başlayalım. Daha önce verdiğimiz örnekte de değinmiştik, yaşam hakkı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesiyle birlikte evrenselleştirilmiş bir haktır. Beyannameye göre, her insanın yaşama hakkı vardır. Bu hakkı aşağıdaki şekilde formalize etmek mümkündür.

∀x. (Ix → Yx) (1)

Bu eşitlikte Ix, “x insandır”, Yx ise “x yaşam hakkına sahiptir” anlamına gelen yüklemlerdir. Fakat, daha önce de işaret etmiş olduğumuz gibi, insanlık tarihinde, her insanın bu hakka sahip olmadığı bir dönem vardı. Değindiğim dönemde, bazı insanlar bu hakka haizdi. Bu durum, şu şekilde formelleştirilebilir.

∃x. (Ix ∧ Yx) (2)

Formül 1’i, Formül 2’den elde etme işlemine evrenselleştirme eylemi diyeceğiz. Dolayısıyla, evrenselleşme eylemi, (sosyopolitik ya da mantıksal) sistemimize harici bir kural olarak katılmaktadır ve buna bağlı olarak bu sistemde aşağıdaki formülasyonuyla doğru kabul edilmektedir.

[∃x. (Ix ∧ Yx)] → [∀x. (Ix → Yx)] (3)

Dikkat edelim, zira bu kuralın sağlanması için öncelikle x değişkeni yerine konabilecek bir nesne var olmalıdır zira eğer x değişkeninin uzamı boş kümeyse Formül 3 sağlanamayacaktır.

Bu formelizmi biraz daha basitleştirmek mümkün. Eğer mantıksal modelimizin tanım kümesinin sadece insanlardan oluştuğunu kabul edersek, Ix yükleminin doğruluk uzamı, tüm model olacaktır. Bu minvalde, Ix yüklemini sadeleştirmek mümkündür. Kısacası, tüm tikellerin Ix yüklemini sağladığı bir mantıksal modelde, evrenselleştirme eylemi şu şekilde ifade edilebilir. Ancak, unutulmamalıdır ki bir çok uygulamada ve düşünce deneyinde, koşul ifadesini eleme imkanımız olmayacaktır.

∃x.Yx → ∀x.Yx (4)

Peki acaba benzer bir argümanı VR için kullanabilir miyiz? Tanımı formelleştirerek işe başlayalım. Dx yüklemi, “x’in VR için dini nedenleri vardır”, Ax yüklemi “x’in VR için ahlaki nedenleri vardır”, Mx yüklemi “x’in VR için moral nedenleri vardır”, Bx yüklemi “x’in VR için insani nedenleri vardır”, Fx yüklemi “x’in VR için felsefi nedenleri vardır”, Px yüklemi “x’in VR için politik nedenleri vardır” ve son olarak da Vx yüklemi “x’in VR hakkı vardır.”, anlamına gelsin. Bu minvalde, tanım aşağıdaki şekilde formülleştirilebilir.

∃x.((Dx ∨ Ax ∨ Mx ∨ Bx ∨ Fx ∨ Px) ∧ Vx) (5)

Formül 5’te oluşturulan ifadenin başlıca ayırt edici özelliği, evrensel değil, tikel bir ifade olması ve bu minvalde her ne kadar bir ada ya da sabite atıfta bulunmasa da, tikel bir nesnenin verili formülü sağladığını ortaya koymasıdır. Dolayısıyla, x değişkeninin yerine koyacağımız tikeller “vicdani retçiler” olacaktır. Şimdi, VR’nin evrensel bir hak olarak tanındığını varsayalım; yani, yukarıda sıraladığımız özelliklerden en az birine sahip her hangi bir tikel, vicdani retçi olsun. Bu işlemin sonunda elimize beklenen formül geçer:

∀x.((Dx ∨ Ax ∨ Mx ∨ Bx ∨ Fx ∨ Px) → Vx) (6)

Formül 6’nın formunu değiştirmek bize kimi ipuçları sunacaktır. Önermeler mantığından aşina olunan eşitlikler vasıtasıyla, yeni bir formülasyon elde elinebilir.

∀x.(¬Vx → (¬ Dx ∧ ¬ Ax ∧ ¬ Mx ∧ ¬ Bx ∧ ¬ Fx ∧ ¬ Px)) (7)

İlerlemeden önce Formül 5’in ve dolayısıyla Formül 6 ve 7’nin, VR’nin ele aldığımız tanımına dayalı olmaları nedeniyle, vicdani retçi olmak için gerekli tüm kriterleri taşıdığını, vicdani retçi olmak için gerekli önkoşulları listelediğini gözlemlemekte fayda var. Formül 7 ise vicdani retçi olmayan her insanın (modelimizin tanım kümesinin sadece insanlardan oluştuğu varsayımı altında) hem dini, hem ahlaki, hem moral, hem insani, hem felsefi, hem politik bir motivasyonu olamayacağını gösteriyor. Elbette bu bir mantıksal çelişki ya da hata değildir. Yaptığımız dönüşümler, doğruluk değerini koruyan dönüşümlerdir ve çok temel ve bir o kadar basit mantık ilkelerine dayanmaktadır. Ancak, burada felsefi bir sorun hissedilmektedir.

Formül 5 ile Formül 7’yi karşılaştırmak, odak noktamızı açıklamada yardımcı olacaktır. Formül 5’e göre, vicdani retçi olmak için tanımda değinilen nedenlerden (yani Formül 5‘deki yüklemlerden) herhangi birini sağlamak yeterlidir. Zira, “veya” bağlacıyla bağlı yüklemlerden herhangi biri doğruysa, öncüldeki tüm ifade doğru olacaktır. Öte yandan, Formül 7’ye göre, vicdani retçi olmayanlar ise tanımda söz edilen nedenlerden ve gerekçelerden hiç birine sahip olamaz. Bir örnekle bu durumu berraklaştırmak mümkün. Bir s bireyini ele alalım. Bu bireyin, vicdani ret için felsefi gerekçeleri olduğunu, ancak politik gerekçeleri olmadığını varsayalım. Dolayısıyla, Fs doğru, Ps yanlıştır. Bu koşullar altında, s bireyi Formül 5’i sağlar ve dolayısıyla Vs de doğrudur ve bekleneceği gibi, sonuç olarak, s bir vicdani retçidir. Bu sonucu mantıki olarak çıkarmak kolaydır, zira Formül 5 bir karar verme mekanizması sunmaktadır. Öncüllerin sağlanması, sonucu çıkarsamayı zorunlu olarak mümkün kılmaktadır. Şimdi de Formül 5 yerinde, dengi olan Formül 7’yi kullanalım. Birey s’nin vicdani retçi olup olmadığını henüz bilinmediği için formülün öncülünün doğruluk değeri de bilinmemektedir. Ancak, her iki ihtimali de değerlendirerek, meselenin analizini sunmak mümkündür. Eğer, Vs doğruysa, değili yanlış olacağından, koşul ilişkisi kendiliğinden sağlanacağından formül doğru olacaktır ve s’nin gerekli gerekçelere sahip olup olmadığına dair yukarıda da değindiğimiz gibi herhangi bir kontrol yapmamız gerekmeyecektir. Ancak, eğer Vs yanlışsa, ve dolayısıyla değili doğruysa, s’nin felsefi motivasyonları nedeniyle Fs’yi sağlaması ve dolayısıyla bütün “ve” ifadesinin yanlış olması nedeniyle “ise” ifadesinin tamamının yanlış olması gibi bir durum var olmaktadır. Dolayısıyla, felsefi gerekçelerin varlığıyla politik gerekçelerin yokluğu arasında bir önem ve öncelik sıralama yapma ihtiyacı belirmektedir.

Benzer formalizasyonların sunduğu belki de en şaşırtıcı sorunu gözlemek için, t bireyinin, vicdani ret için ne dini, ahlaki, moral ne de insani, felsefi ve politik bir gerekçesi olduğunu varsayalım. Vicdani reddin evrenselleşmeden önceki hali olan Formül 4’e göre bu kişi vicdani retçi değildir. Ancak, VR hakkının evrenselleşmesinden sonra elimizde olan Formül 6’ya göre, Vt sağlansın ya da sağlanmasın t, Formül 6’yı sağlar. Dolayısıyla, her ne kadar zorunlu bir doğruluk olmasa da, t’nin vicdani retçiliği bu koşullar altında, zorunlu bir imkansızlık değildir ve mümkünatı vardır. Dolayısıyla, bir karar alma mekanizması olarak ele alındığında, Formül 6 yine tatmin edici sonuç üretmekten uzaktır.

Görülecektir ki, vicdani reddin tanımı, pratik hukuki gerekçelerle belki de, VR’nin tüm gerekçelerini sıralama ve listeleme gayesi güttüğünden bu sorunlara yol açmaktadır. Bu sorunla başa çıkmanın aceleci yöntemlerinden biri, tanımda sıralanan yüklemlerin değer kümelerini genişletmek olarak görünebilir. Dolayısıyla, sabit (rigid) olmayan yüklemler yerine, Kripke’ci bir yaklaşımla, daha sabit (rigid) yüklemler ve adlar kullandığımızda sorun çözülür görünmektedir ilk bakışta. Ancak, Kripke’nin maruz kaldığı bilinen eleştiriler dışında, bu yaklaşımın bizim odak noktamıza düşen eksiği, hesaplama (computability) kuramıyla bağlantılıdır. Diğer bir deyişle, ne hukuk felsefesi ne de formel mantık argümanları bize VR’nin tanımında gerekli ve yeterli tüm kriterleri sıralayıp sıraladığımızı kanıtlayamıyor. Diğer bir deyişle, verili bir bireyin vicdani retçi olup olmadığına sonlu zaman içinde, sonlu bellek ve hesaplama kabiliyeti kullanarak karar verilebilir mi, sorusunun yanıtını ad hoc olmayan bir şekilde vermek mümkün değildir. Zira, tanımda istediğimiz büyüklükteki n doğal sayısı kadar farklı yüklem sıralayalım, her zaman n + 1 doğal sayısı var olacaktır ve bu ihtimal eksik kalmış olabilecek bir yüklemin de tanıma dahil edilmesi gerekliliğine kuramsal olarak imkan tanıyacaktır. Diğer bir ifadeyle, formel mantık kriterleri, sıralanması gereken yüklem sayısına dair anlamlı bir sınır vermemektedir [16].

Gözlenecek ilk sonuç, Kripke’nin öne sürdüğü anlam kuramına yakınsamamızdır [17]. Dolayısıyla, vicdani ret, belki de diğer tüm sosyopolitik tanımlar gibi, bir rigid designator değildir. Bunu görmek zor değil, zira kavramın beklendiği gibi işlemeyeceği nesnelerin var olabileceği bir mümkün dünya kurgulamak mümkün. Bu dünyada örneğin vicdani ret için ahlaki nedenlere sahip olup vicdani retçi olmayan bir y bireyi var olsun. Dolayısıyla, Ay doğru bir önermeyken, Vy yanlış bir önerme olacak ve dolayısıyla Formül 6 bu dünyada sağlanamayacaktır. Bu örnek, VR kavramının bir rigid designator olmadığını tanıtlamaktadır. Benzer şekilde, tartışıtığımız tanıma (hatta verilebilecek her sonlu tanıma) uymayan bir vicdani retçinin de nesne olarak var olabileceğini görmek mümkün [18].

Mümkün dünyalar modelini kullanmamız bize matematiksel bir adım daha atma şansı tanıyor. Sezgisel mantığın koşul bağlacı için kullandığı semantiği anımsadığımızda, Formül 6‘nın her zaman her mümkün dünyada sağlanmayacağını bir kere daha görürüz [19]. Bu bağlamda, sezgisel mantıklarla arasında içkin bir ilişki bulunan paraconsistent mantıklarda benzer çıkarımların nasıl yapılabileceğini de okura bırakalım.

5. Pratik Sorunlar
5.1 Tutarsızlık Riski

Şimdiye dek, vicdani ret kavramını formel araçlar kullanarak analiz edip, hukuki bir kavramın rigid’liğinin ad hoc olduğunu gösterdik. Bu gözlemimizin pratikte, diğer bir deyişle, VR’nin pratik uygulama alanı olan güncel politikada kimi beklenmedik ötelemeleri olacak. Bu bölümcede VR politikalarındaki bu ötelemeleri inceleyeceğiz. Bu ötelemeleri felsefi anlamda dikkate değer kılan, ahlak felsefesinin temel sorunlarından biridir aslında. Ahlaki ve epistemolojik yargıların gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği, uygulanabilir olup olmadığı, bilhassa Kant ahlakı ve faydacı ahlak dikotomisinde belirgindir bu, sunduğumuz eleştirinin alt okumalarındandır.

Makalenin birinci bölümünde değindiğimiz “tanım sorunsalı”, politik amacın bulanıklığı girdabını da beraberinde getirmektedir. Zira, temel tanımlarında dahi uzlaşmanın güç olması, neyin VR olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusunu önemli hale getirmektedir. Diğer bir ifadeyle, amaç acaba, Tanım 6’da kullanılan yüklemlerin tanım kümelerini genişletmeye çalışmak mı, yoksa bu tanımda ‘veya’ bağlacıyla bağlanan yüklemlerin sayısını, yani koşulların çeşitliliğini mi artırmak olmalıdır? Tanım, bu konuda getirdiği formel ve analitik berraklıkla bu sorunun anlaşılmasında bir açılım sağlamakta ve bu minvalde VR politikasının anlaşılmasında da bir adım atılmasına katkıda bulunma potansiyeli taşımaktadır.

Bununla birlikte, Tanım 6, kimin vicdani retçi olabileceğine dair kısıtlayıcı bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Sözü edilen politik harekete dair yapılabilecek gözlemler, özellikle bu kısıtlayıcı tanımsallığın realiteyle örtüşmediğini gösterecektir. Örneğin, kimi vicdani retçiler ahlaki nedenlere sahip olup insani ve moral nedenlere sahip olmayabilmekte; ya da dini nedenlere sahip olup politik ve ahlaki nedenleri dışlayabilmektedir.

Bu ve benzer değilleyici yüklemleri taşımak elbette sözü edilen bireyin ve nesnenin Formül 6’da ortaya konan tanımı sağlamasını engellememektedir. Fakat, sözü edilen yüklemlerin tanım kümelerinin sınırlarının dahi belirgin olmaması, ele alınan nesnelerin ve bireylerin tutarsız ve çelişkili bir mantıksal yapıya sahip olabileceğine dair bir ipucu vermektedir. Zenon açmazlarına benzer bir çelişkili yapı gösteren bu mantıksal yapıyı biz bu satırlarda dışlamayacağız. Aksine paraconsistent olarak adlandırılan bu sistemi, benimseyecek ve bunun da klasik birince mertebe mantık kadar geçerli ve matematiksel manada sistematik bir yapı olduğunu anımsayacağız [20]. Bu minvalde, yer yer paraconsistent mantığı benimseyen bir yaklaşım gütmemiz, VR’nin tanımının getirdiği kısıtı nispeten aşar gibi görünmekte. Zira, paraconsistent mantıksal sistemler, bir çok felsefeciye göre gerçek hayatı daha anlaşılır bir şekilde ifade edebilmekte ve idealize ve normatif olmayan sonuçlar çıkarmaktadır [21].

5.2 Kadın Retçiler

Türkiye’de dahil çoğu ülkede kadınların askerlik yükümlülüğü bulunmamaktadır. Buna rağmen, kadın retçiler Türkiye’de politik bir grup olarak belirmiştir. Kadın retçiler, hatırlanacaktır, kadınların da zorunlu askerlik mükellefi olmaları nedeniyle ilk olarak İsrail’de ortaya çıkmıştır. İsrail’deki politik konjonktürün bir ürünü olan kadın retçiler, neredeyse hiç düşünülmeden Türkiye politik gündemine ithal edilmiş ve işin tuhafı, kadın retçiler bir çok siyasi zeminde neredeyse koşulsuz olarak benimsenmiş ve desteklenmiştir. Peki buradaki sorun nedir?

Bu hususa dair değineceğim ilk nokta, niceleyicilerin kapsamına dairdir. Yazının başında, Formül 6‘da ifade edilen tanımdaki evrensel niceleyicinin tanım kümesinin, tüm insanları kapsadığını varsaymıştık. Bu varsayım, doğal olarak kadınların da vicdani retçi olabilmelerine, en azından formülün dahilinde imkan tanımaktadır. Doğaldır, Tanım 6’yı gene genişletmeyi önerebilir ve vicdani retçi olmak için erkek olma yüklemine haiz olmayı da bir koşul ifadesi olarak Formül 6’ya eklemleyebiliriz. Bu, önceki sorunlardan da gözlediğimiz gibi yine ad hoc bir yaklaşımdır. Benzer şekilde, örneğin, erkek olup askerliğe elverişli olmayanlar, erkek askerler, erkek çocuklar vs gibi kimi sınıfların da formüle dahil edilmesi ya da dikkatlice formülden hariç tutulması gerekliliği belirecektir.

Peki, Formül 6’da anılmayan gruplardan neden sadece kadınlar vicdani ret politikası güncelinde bir politik grup olabilmekteyken, örneğin, askerlik çağına henüz gelmemiş genç erkekler, bedensel engelliler ya da bir vicdani retçi grubu oluşturmamaktadır?

Bu noktada güncel politikadan bir iki gözlemde bulunmakta fayda var. Bunlardan biri, kimi ülkelerde, politik eşcinsel gruplarının kendilerinin askerliğe alınmamalarını protesto etmeleri ve de asker olabilme yeterliliğine dair politik bir hak talebinde bulunmalarıdır. Dolayısıyla, kimi sosyopolitik nedenlerle evrensel niceleyicinin tanım kümesine alınmayan eşcinsel gruplar, bu grubun içine girebilmek, yani asker olabilmek (ve belki de vicdani retçi olabilme yüklemine haiz olacak şekilde kendilerini konumlandırmak) için politik mücadele vermektedir. Politik eşcinsel gruplarının hedefi bu amaçta evrensel niceleyicinin tanım kümesini genişletmektir. Oysa, kadın vicdani retçilerin böyle bir amacı var görünmemektedir. Zira kadın vicdani retçiler, kadınların da askerlik yükümlülüğü altına alınmasını talep eder görünmemektedir. Peki o halde, kadın vicdani retçilerin amacı nedir ve bu sunduğumuz formel sistemde nasıl ifade edilebilir?

Bu meseleyi değerlendirmenin diğer bir yolu, bir kadın birey olan k sabitini kullanarak oluşturacağımız, örneğin, Bk yükleminin anlamlı olup olmayacağı, daha kesin bir şekilde ifade etmek gerekirse, Bk’nin doğruluk değerinin var olup olmayacağına dair bir tartışmayı sürdürmektir. Bu minvalde, daha genel yaklaşmak gerekirse, verili her yüklem ve sabitin doğruluk değeri olup olmayacağına dair tartışmayı burada sürdürmeyelim [22].

Burada çıkaracağımız ilk sonuç, kimi sabitler ve nesneler için Vx yükleminin doğruluk değerinin olamayacağıdır. Yukarıda ele aldığımız k sabiti için Vk ne doğrudur ne de yanlıştır diyebilmekteyiz. Dahası, çok değerli mantık sistemleri ya da bulanık mantık da bu konuda bir açılım sağlayamayacaktır, zira Cantor’un bilindik diyagonal argümanı nedeniyle değindiğimiz sorun yine belirecektir [23]. Dahası hukuki kimi yaklaşımlar da bu meseleye kalıcı bir çözüm getiriyor görünmemektedir [24].

Bu minvalde, görünen o ki, sistematik yaklaştığımız vakit, kadınların vicdani retçi olmalarını ele aldığımız tanımlardan çıkartamamaktayız.

5.3 Çözüm Önerisi Noksanlığı

Vicdani ret hareketinin kulaklarını inatla tıkadığı en önemli husus, sosyal zeminde kabul görecek bir programının olmaması ve bunun devamı olarak bir çözüm önerisi sunamamasıdır. Diğer bir ifadeyle, Formül 6’da dile getirilen tanım, ilave varsayımlar kullanılmaksızın bir çözüm öteliyor görünmemektedir. Yani, evrenselleştirme eylemi, vicdani ret tanımının kendisinden türetilememektedir. Vicdani retçi olmak ya da vicdani retçilerin varlığı, vicdani reddin evrensel bir hak olarak tanınmasını, görmek zor değil, gerektirmemektedir. Bu nokta, elbette formülleştirmemizin güncel reel politikayla örtüştüğünü tanıtlamaktadır. Ancak, yine de Formül 6’yı mantıksal bir ifade olarak ele aldığımız vakit, kimi mantıksal ve felsefi yöntemlerle bir açılım sağlamak ve kavramın berraklığını artırmak mümkün, bunlara makalede değindik. Örneğin, mantık felsefesinin bilindik tartışmalarını takip ederek, yüklemlerin tanım kümelerini belirlenmeye çalışılabilinır. Benzer şekilde, cebirden (free algebra) aşina kimi yöntemlerle de niceleyicilerin etkidiği nesneleri, tanım kümesinin tamamına değil de bir alt kümesine sınırlandırabilir ve bunun tanım üzerindeki etkilerini gözleyebiliriz, ancak biz bu satırlarda bu ve diğer kimi cebirsel yönteme değinmedik. Hatta, daha da ileri gidebilir, yüklemlerin kimi nesneler altında doğruluk değeri olamayacağını öne sürebiliriz. Sorun, tüm bu uyguladığımız ad hoc girişimler belli etmiştir, bu mantıksal ve matemaitksel yöntemlerin hangisinin bir çözüm önerebileceği ve bu çözümün, realitede ne kadar uygulanır olabileceği sorunudur. Bu kararı efektif bir şekilde verebilmek için ilave varsayımlara ihtiyacımız vardır. Sözü edilen ilave varsayımlar da, görünen o ki, güncel politika zemininde hemen her ülkedeki VR hareketini birbirinden farklı kılan niteliklerden biridir [25].

6. Sonuç

Bu makalede, vicdani ret kavramının ve hareketinin kimi şiarlarını ve temel kaygılarını formel ve analitik bir yöntemle inceledik. Klasik ve klasik olmayan mantığın kimi kavramlarını, yaklaşımlarını ve yöntemlerini kullanarak başlıca tanımları çözümledik. Bunu yaparken, siyaset bilimin sahasına giren bazı konulara temas etmekten de çekinmedik.

Amacımız meselenin bütünsel bir analizini sunmaktan ziyade, bu makale çerçevesinde, kimi toplumsal hareketlerin çıkış noktalarına yönelik girişilebilecek analitik incelemelerin gerek felsefi gerek sosyal bilimsel bazı faydalarının olabileceğine işaret etmekti. Vicdani ret hareketiyle birlikte, bu yaklaşımımız, örneğin eşcinsel özgürlük hareketi, feminizm ya da hayvan özgürlük hareketi gibi diğer güncel politik hareketlere de rahatlıkla uygulanabilir.

Teşekkür Bu makalenin temelini oluşturan bazı araştırmalarım Institute for Anarchist Studies tarafından desteklenmiştir.

Dipnotlar

[1] Anders Schinkel, Conscience and Conscientious Objections, (Amsterdam: Pallas Publications, 2007), 27.

[2] Carl Cohen, “Conscientious Objection”, Ethics, 78, No. 4 (1968): 269.

[3] James F. Childress, “Appeals to Conscience”, Ethics, 89, No. 4 (1979): 403.

[4] Matti Wiberg, “Grounds for Recognition of Conscientious Objection to Military Service: The Deontological - Teleological Distinction Considered”, Journal of Peace Research 22, No. 4, (1985): 359.

[5] Carl Cohen, “Civil Disobedience and Law”, Rutgers Law Review 21, No. 1, (1966): 1.

[6] Elbette kimi rasyonel varsayımları göz ardı etmemek gerekmektedir. Örneğin, oy verme hakkı için, o ülkenin yurttaşı olma, yetişkin ve akıl sahibi olmak, değinmeye gerek görmediğimiz varsayımlardır. Fakat, bu minvalde, örneğin, hangi psikolojik hastalık nedeniyle oy verme hakkının sınırlanabileceği önemli bir uygulamalı ahlak tartışmasıdır. Örneğin, otistiklerin oy kullanmasına izin verilmemesi genellikle anlaşılır bulunurken, depresiflerin ya da paranoyakların oy kullanmasına izin verilebilmektedir. Sınırın nerede çizileceği ruhbilim felsefesinin önemli tartışmalarındandır ve bu tartışmanın köklerinde bazı niceleyicisinin anlam kuramındaki belirsizlik yatmaktadır.

[7] Bu hususa dair daha detaylı gözlemler için bkz. Can Başkent, Vicdani Ret Yazıları, (İstanbul : Federe Yayınları, 2010).

[8] Her ne kadar aksiyomatik sistemler için engin bir saha sunsa da, hukukun aksiyomatikleştirilmesine yönelik çalışmaların sayısı şaşılacak derecede azdır.

[9] Social software terimini çevirmekten bilhassa imtina ettik. Bunun nedeni, terimin genellikle gençlerin sosyalleşmek maksadıyla kullandıkları kimi internet siteleriyle karıştırılma ihtimalidir.

[10] Rohit Parikh, “Social Software,” Synthese, No: 132, (2002): 187. Ayrıca, konuya dair çalışmalar yapan başlıca araştırma grubunun web sayfasına şu adresten ulaşılabilir: http://web.cs.gc.cuny.edu/~kgb

[11] Amartya Sen, “The Impossibility of a Paretian Liberal”, Journal of Political Economy 78, (1970): 152 ve de Kenneth Arrow, "A Difficulty in the Concept of Social Welfare", Journal of Political Economy 58, (1950): 328.

[12] Can BaşkentX, “Bir Öz-İfade Olarak Vicdani Ret”. Türkiye’de İfade Özgürlüğü (bgst Yayınları, editörler: Taner Koçak, Taylan Doğan, Zeynep Kutluata, 2009) derlemesi içerisinde.

[13] Bu nedenle, VR diğer bir çok sivil itaatsizlik eyleminin aksine, iki kere suç teşkil etmektedir: ilk suç açıklamayla gerçekleştirilen askerlik görevinden (!!??) sakınarak asker kaçağı ya da yoklama kaçağı olmakken, ikinci suç da açıklamanın kendisinin çoğu durumda düşünce suçu olarak değerlendirilmesidir. Dolayısıyla, bu minvalde VR adi cinayetten bile nitelik olarak daha karmaşık bir kriminal pozisyon teşkil etmektedir. Namus cinayetini (!!??) işleme gerekçesini deklare etmek bir suç teşkil etmezken, diğer bir deyişle, namus cinayetini işleyenler gerekçelerini bir yayın organında yayınladığında, açıklamalarının içeriği yüzünden genellikle düşünce suçu kısıtına dair bir kanun nedeniyle ceza almazken, vicdani reddin gerekçesini açıklamak suç teşkil edebilmektedir. Her ne kadar bu makalenin kapsamında olmasa da, vicdani reddin diğer bir kriminal niteliği, vicdani ret eyleminin kendini tekrarlayan bir nitelikte olması ve her seferinde aynı suçtan ötürü retçilerin cezalandırılmasıdır. ‘Sivil Ölüm‘ olarak da nitelenen bu durum, kimi uluslararası hukuk literatüründe ‘arbitrary detention’ olarak da adlandırılmaktadır. Bu bulgular dahilinde vicdani reddi, ifade özgürlüğü açısından inceleyen daha geniş bir inceleme için şu kaynağa başvurulabilir: Can BaşkentX, “Bir Öz-İfade Olarak Vicdani Ret”. Türkiye’de İfade Özgürlüğü (bgst Yayınları, editörler: Taner Koçak, Taylan Doğan, Zeynep Kutluata, 2009) derlemesi içerisinde.

[14] Bu noktada, bu önermenin mantıksal denki olan, “Yaşama hakkınız yoksa, insan değilsiniz” önermesini ele alıp odağımızı kaybetmek istemiyorum.

[15] Öte yandan, vurguladığımız evrenselleştirme fenomeni, naif anlamda bakacak olursak, felsefenin bir çok sahasından zaten tanıdık olduğumuz bir konu. Kant’ın kategorik emperatiflerinin ifade şekli bu minvalde başat bir örnek olarak belirmektedir.

[16] Birinci mertebe mantığın tıkızlık tanımından gelen sayılabilir sayıda olma zorunluluğu dışında.

[17] Saul Kripke, Naming and Necessity, (Cambridge: Harvard University Press, 1980).

[18] Küme kuramcısı Cantor’un doğal sayılar ve gerçel sayıların kardinalitelerinin denk olmadığına dair ünlü kanıtında kullandığı argümanın bir benzerini kullanarak bu iddiamızı temellendirmemiz mümkündür.

[19] Sezgisel mantığın anlam kuramında, bir koşul ifadesinin doğru olması için, doğruluk değerlendirmesinin yapıldığı dünyadan erişilebilir her dünyanın koşul ifadesinin yeterli koşulunu sağlaması halinde, gerekli koşulu da öteleyemesi gerekmektedir.

[20] Graham Priest, In contradiction: a study of the transconsistent, (New York: Oxford University Press, 2006), 221.

[21] a.g.e., 159 ve 172.

[22] Bu meselenin daha da basit bir örneği şudur. Px yüklemiyle x asal sayıdır cümlesini ifade edelim. Muhakkak ki P(2) ve P(3) doğruyken P(elma) ne kadar doğrudur? “P(elma) doğrudur” demek, elma’nın bir asal sayı olması, “P(elma) yanlıştır” demek de elma’nın bir bileşik sayı olması anlamına geleceğinden bu iki ifade de yanlıştır. Dolayısıyla, sorulacaktır, acaba P(elma) önermesinin yoksa doğruluk değeri yok mudur? Bu tartışmanın ötelemelerini incelemek isteyen okuru, doğruluk değeri boşluklarıyla ilgili makalelere yönlendirmekle yetinelim.

[23] Aynı şekilde, evcil hayvanların ya da doğmamış insanların da vicdani retçi olup olamayacaklarına ilişkin önermelerin de doğruluk değeri yoktur diyebiliriz.

[24] Değindiğimiz hukuki yaklaşım Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın askerliği düzenleyen maddesiyle, Askerlik Kanunu’nun arasındaki kesişim ve içsel ayrımsama üzerinden işlemektedir. Anayasanın askerlik hizmetini düzenleyen sözünü ettiğim 72. maddesi şöyledir.

Anayasa’nın 72. Maddesi: Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.

Bu maddenin iki temel özelliğine dikkat çekilebilir. Birincisi, madde cinsiyet ayrımı yapmamaktadır. Dolayısıyla, kadınların da vatan hizmeti hakkı ve görevi bulunmaktadır. İkinci olarak da, anayasa vatan hizmetinin illa ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nde yerine getirileceğini ön görmemektedir. Malumdur, hepimize aşina olan 1927‘den beri yürürlülükte olan 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun ilk maddesi bu bulanıklığı kapatmaktadır.

1111 Sayılı Askerlik Kanunu Madde 1: Türkiye Cumhuriyeti tebaası olan her erkek, işbu kanun mucibince askerlik yapmağa mecburdur.

Dolayısıyla, kadın retçiler, retlerini anayasaya göre yapmakta, gerekli kanunun düzenlemesini tanımamakta ve bu minvalde kadınların askerlikten muaf olmalarını da tanımıyor görünmektedir.

[25] Can Başkent, Vicdani Ret Yazıları, (İstanbul : Federe Yayınları, 2010).

Kaynakça

Arrow, Kenneth. "A Difficulty in the Concept of Social Welfare", Journal of Political Economy 58, (1950).

Başkent, Can. “Bir Öz-İfade Olarak Vicdani Ret”, Türkiye’de İfade Özgürlüğü (bgst Yayınları, editörler: Taner Koçak, Taylan Doğan, Zeynep Kutluata, 2009) derlemesi içerisinde.

Başkent, Can. Vicdani Ret Yazıları, İstanbul : Federe Yayınları, 2010.

Childress, James F. “Appeals to Conscience”, Ethics, 89, No. 4 (1979).

Cohen, Carl. “Conscientious Objection”, Ethics, 78, No. 4 (1968).

Carl, Cohen. “Civil Disobedience and Law”, Rutgers Law Review 21, No. 1, (1966).

Kripke, Saul. Naming and Necessity, Cambridge: Harvard University Press, 1980.

Parikh, Rohit. “Social Software,” Synthese, No: 132, (2002).

Priest, Graham. In contradiction: a study of the transconsistent, New York: Oxford University Press, 2006.

Schinkel, Anders. Conscience and Conscientious Objections, Amsterdam: Pallas Publications, 2007.

Sen, Amartya. “The Impossibility of a Paretian Liberal”, Journal of Political Economy 78, (1970).

Wiberg, Matti. “Grounds for Recognition of Conscientious Objection to Military Service: The Deontological - Teleological Distinction Considered”, Journal of Peace Research 22, No. 4, (1985).

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.