Web Analytics
“Çok Mağduruz” | Can Başkent

Can Başkent

"ÇOK MAĞDURUZ"

CAN BAŞKENT

0.

Yıllar geçmiş, İstanbul’da vegan yiyecek bulmak için türlü türlü esnaf lokantalara adım atınca sorardık: pilav et sulu mu ya da terayağlı mı? Kapıdaki garson tepeden tırnağa güzelce bizi bir süzer, etobur olduğumuzu tahmin ederek “tabii” derdi gururla. Yıllar geçtikçe, garsonların kendilerine güveni biraz azaldı, et suyu istemeyenlerin de var olduğunu anladılar. Ancak, bu kurnaz esnafı birden bir dürüstleştirmedi. Zira, kimi zaman mecburen bunu test ederdik. Önce ben girer sorardım, pilavın et sulu olduğunu öğrenirdim, bir kaç dakika sonra “hippi tipli” bir arkadaşım girer sorardı aynı lokantaya ve pilavın et sulu olmadığı cevabını alırdı.

Esnafa bırakılmaz bu iş, koklayacaksınız, pirincin parlaklığına bakacaksınız diyenler olacaktır. Ama ben o karmaşada ve kalabalıkta koku duyuma da gözlerime de güvenemiyorum.

Yıllar geçti, medeni kentlerde vegan yemek bulmak nispeten daha kolay artık.

Daha doğrusu, birilerinin vegan olduğunu iddia ettiği yemek bulmak artık mümkün.

1.

Veganizmin, “düşmanına” yer yer bu kadar güvenmek zorunda kalması, kebapçıda zeytinyağlı kuru fasülye yemek zorunda kalan veganları düşünün, sadece bizimki gibi memleketlere özgü bir şey değil. Hatırı sayılı vejeteryan Budist nüfusu olan Tayvan’da örneğin, 2009’da devlet vegan olduğu söylenen yiyecekleri denetlemiş ve içlerinde hayvan eti parçaları bulmuştu.

Tersten bakınca vaziyet daha da berrak. Et satan bir lokantada vegan bir şeyler yemeye çalışıyorsanız, demek her şey şansa bağlı. Üç yıldızlı olup da “vegan” menülerinde bal sunan lokantalardan tutun da, “vegan” fasülyeye tavuk suyu katan, peynirli tostun vegan olduğunu düşünen gani gani mekan var.

Bunun temeli elbette vegan ile bitki-temelli beslenme arasındaki fark. Çünkü, her lokantanın her yemeğini, menüsüne vegan ibaresi koyan her işletmeyi teftiş etmek mümkün değil. Keza, her demokrat sağcının da postunun altında ne olduğunu tespit etmek mümkün değil.

2.

Kapitalist fırsatçılığın, daha doğrusu bizatihi kapitalizmin, temeli demek ki güvenmiş, güven tesis etmekmiş. Bezelyeden, soyadan yapılan vegan köftelerin gerçekten vegan olduğunu teyit etmeden alıp yememizin nedeni de bu güven, kurumsal kapitalizme “erişememiş” yerel lokantalarda yediklerimize güvenmememizin nedeni de aynı his: güven ya da bu güvenin noksanlığı.

Denklemi güven ve güvensizlik üzerinden kurmanın en riskli boyutu, meseleyi hukuka dahil etmek. Güveninizi istismar eden bankaya karşı sizi kanunla koruyan devlet, tereyağlı pilava karşı da bizi korumalı mı? Devlet mağdur veganları da korumalı mı?

3.

Veganizmi yeni dünyanın mağduriyeti olarak kurgulamanın, bariz risklerin ötesinde, ciddi bir tehlikesi daha var: Etoburları düşmanlaştırmak, veganları da etoburlar tarafından ezilenler olarak kurgulamak. Tabiri caizse, denklemi mağduriyet üzerinden kurmak ve bunun başlıca kriterini de güven üzerinden kodlamak. Masum ve hümanist bir vegana terayağlı pilav ve et sulu fasülye yedirmek isteyen lokantacı komplosu, ya da masum proleterleri ekmek paraları için yalancı esnafa dönüştüren kapitalizm okuması, ikisi birlikte, meselenin özünü es geçiyor. Sınıf mücadelesine indirgenen vegan mücadele, “düşmanın” da insan olduğunu unutageliyor. Tıpkı ateist mücadele gibi, tıpkı LGBT mücadelesi gibi, vegan mücadele de bir kültür dönüşümü peşinde koştuğunu unutageliyor. Mağduriyetten devşirdiği gücü iktidara dönüştürme peşinden koşmaya çalışıyor.

Ancak bu büyük bir hata. Çünkü, veganlar olarak amacımız aslında çakal esnafları da keçi sütü besicilerini de, hamburgercide çalışan part time öğrencileri de kazanmak, onları da devrime dahil etmek. Fakat, ateist mücadeleden, hatta LGBT mücadelesinden farkı, vegan mücadeledeki her yanlış stratejinin bedelini, veganlaştıramadığımız her insana karşın hatalarımızın bedelini, veganlar olarak korumaya çalıştığımız hayvanlar, “gerçek” mağdurlar ödüyor. Stratejik inadımız, politik kalınkafalılığın bedeliğini, uğruna mücadele ettiğimiz, canlarını korumaya çalıştığımız hayvanlar ödüyor.

4.

Devrim adına ölmeyi hiç anlayamadım, kabül edemedim. Devrim adına öldürmeyi de. Keza, hayvanların da devrim adına, belki şimdilik, ölmelerine göz yummayı da kabüllenemiyorum. Buna bahane olarak da veganların mağdur ilan edilmelerini de…

Sonuç belli, veganizm arkaik devrimci stratejileri denemekten vazgeçip kendi stratejilerini geliştirmeye başlayınca ancak ciddi bir siyasi aktör olabilecektir. Çünkü, sonuç kadar yöntem de önemlidir.

Kullandığımız tek çerez, anonim ziyaretçi istatistikleri içindir. Bu site hiçbir kişisel veri toplamamaktadır.

The only cookie we use is for visitor analytics. We do not collect any personal information at all.